
Rind, hayatı gönlünce yaşadı. Ölümü karşılarken de eğilip bükülmedi, gönlünce bir tavır koydu. “Öleceksem de göğsümde açacak lâleler, güllerle ölürüm, yaşadığım ânı doldururum. Günü gelince de çeker giderim. Harâb olan tenim varsın bu yolda harâb olsun.” tavrıyla karşıladı ölümü. Rindin hayatı ve akşamı böyleyse ölümü bundan farklı olabilir mi? İşte Yahya Kemal’in “Rindlerin Ölümü” şiiri:
RİNDLERİN ÖLÜMÜ
Hafız´ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz´ı hayal ettiren ahengiyle.
.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter.
Yahya Kemal
***
(Hâfız’ın kabri)
Rindlerin Ölümü, edebiyatımızdaki en güzel ölüm şiirleinden biridir. Bu şiirde ölüm bile güzelleşir. Âsûde bahar ülkesinde ebedî bir istirahat hâlini alır ve insan muhayyilesini kendine râm eder.
Hâfız (Hâfız-ı Şirâzî), sadece 14. yüzyıl Fars edebiyatının değil, dünya edebiyatının yetiştirdiği en müstesna şairlerden biri, doğunun engin dünyasını şiirlerinde yansıtan büyük bir sanatkârdır. Rindlik ve rindâne duyuş onun şiirlerindeki derin aşkı ve his dünyasını besleyen en önemli unsurdur. Hâfız’a rindlerin has bahçesinin en müstesna gülü desek yanılmış olmayız. Yahya Kemal, bu büyük şâiri “Rindler” serisinin son şiirinde anarak ona asırlar sonrasından bir selâm yollamış, şiirin ilk kıtasında çizdiği ideal rind şahsiyet için onu seçmiştir. “Rindlerin Ölümü” asırlar önce ölmüş, ama ismi dünya durdukça var olacak bu büyük rindin, bu aşk erinin ismiyle başlar. Hafız’ın kabri, rindin ölümündeki kendine has edânın bir timsaline bürünür bu ifadelerde.
Hâfız’ın kabrindeki gülün her seher vaktinde kan kırmızı rengiyle açması, rindin bu dünyadan gitse de ruhunda taşıdığı güzelliklerin hâlâ şu kirlenmiş dünyaya güzellik kattığını fısıldar ruhlara. Hâfız gibi büyük rindler bu dünyadan gitseler de arkasında bıraktıkları eserlerle ruh dünyalarının derinliklerindeki mis kokuları yayarlar etrafa.
Şair, Hâfız’ın bahçesindeki gülün kanayan rengiyle açtığını söylüyor. Bülbülünse eski Şiraz’ı hayâl ettiren nağmeleri terennüm ederken ağlamasından bahsediyor. Gülün kanaması, bülbülün ağlaması has rindliğin timsâllerinden olan Hâfız’ın artık bahçelerine uğramamalarından olsa gerektir. Bir rindin ölümü karşısında güller ve bülbüller mâtem tutmaktadır. Nasıl tutmasınlar? Gülü ve bülbülü sıradan bir çiçek ve kuş olmaktan kurtarıp aşkın en zarif sembolü hâline getiren şairlerin rind ruhundaki zarâfet değil midir? Rindler olmasa aşk olmayacağı gibi gülün kokusundaki vuslat tadını, bülbülün nağmesindeki aşk ızdırâbını bilen mi kalır? Kendini maddenin dar ufkuna hapsedip aşktan nasibini alamayan hissizler gülün bülbülün kıymetini ne bilir! O kabalık, o hissizlik değil midir ki cennete çevireceğimiz dünyada insanlığa zulüm üstüne zulüm gösteriyor. Rindin ölümü; bülbülün ağıtını, gülün kanlı gözyaşlarını beraberinde getirecektir elbet.
İkinci kıtada şâir, ölüme rindin açısından bakar. Ölüm, rind için kaçılacak, her dem korkusuyla yaşanacak bir şey değildir. Zaten rind kendisini mukadder olan bir âkıbetin korkusuyla yıpratarak hayatını zehredecek biri değildir. Aksine o, yaşadığı her ânı en güzel şekilde geçirir. Ve ölüm onun için bir son değil, âsûde bahar ülkesine açılan bir kapıdır. Şairin bu mısraı ölümü öyle güzelleştirir ki!… Şüphesiz edebiyatımızın en müstesna mısralarından biridir bu. Şu ifadeki tatlılığa ve onun insana telkin ettiği ebedî mutluluk hissine bakar mısınız:
“Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde”
Şair ölümün rindin yolunu gözlediği, gönlünün her yerde bir tütsüdeki duman gibi o ânın hasretiyle tüttüğünü söylerken, ölümü ne kadar da güzelleştirir. Ölümle ilgili çok sayıda şiir vardır. Ölümü yazmak kolaydır, ama güzelleştirmek?.. İnsan hayatının kaçınılmaz gerçeğini korkarak değil de aşk ve iştiyakla karşılamak? İşte bu rindâne duyuşun zirvesidir. Rind, hayatın her meselesini olduğu gibi ölümü de en dolu hislerle karşılar. Hatta şiirin ikinci kıtasından da cesaret alarak diyebiliriz ki o, ölmek için yaşar. Aslında hepimiz ölmek için yaşamıyor muyuz?Yaşamak için ölür rind ve ölmek için yaşar.
Son iki mısra rindin ebedî istirahatgâhının tatlı iklimine götürür bizi:
“Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter.”
Az çaba harcamamıştır Yahya Kemal, bu enfes nağmelerinde bize rindin kabrindeki bu eşsiz tabloyu sunmak için. Önce “uzun serviler” demiştir. Demiştir ama içine sinmemiştir bu tarif. Bir şeyler eksiktir sanki, o tatlı iklimi tam veremediğini hisseder bu ifadenin. Daha sonra siyah serviler demiştir. Ama siyahın karanlığının ölüme kasvet katmakta oluşundan mıdır nedir bu ifade de yıllarca sinmemiştir içine Yahya Kemal’in. Ve her mısrayı binbir titizlikle kaleme alan bu dev şair, 8 yıl geçtikten sonra “serin serviler” ifadesinin bu şiiri lâyıkıyla taşıyacak ifade olduğunu bulmuştur. “Serin” sıfatı, âsude bahar ülkesindeki tatlı iklimi en güzel şekilde ifade etmektedir.
Bugün, Yahya Kemal’in çok sevdiği İstanbul’u seyrettiği Rumeli Hisarı’ndaki kabrinde, bir rinde yaraşır şekilde -ve de kendi vasiyeti üzerine- “Rindlerin Ölümü” şiirinin ikinci kıtası yazılıdır. (Allah rahmet eylesin.)
(Yahya Kemal’in kabri)
Fahri Kaplan
***
EK YAZI: ÖYLE BİR MÛSIKÎYİ ÖRTEN ÖLÜM
Ey, benimle bu satırları okuyan arkadaşım. Bilmem ki bu millet bir Yahya Kemal daha görür mü? Böyle büyük idrakler, böyle büyük ruhlar bizi bize anlatmazsa kaybolmuş kimliklerimize hangi sûretleri oturtacağız. İçimizdeki en hassas yere vurmuyorsa mızrap, bamteli senelerdir o mızrabın darbesine hasretse… Kim çalacak ruhlarımızın muhtaç olduğu o mûsıkîyi söyler misin?
Şimdi bakıyorum da Yahya Kemal gideli ve onun yerine kelimeleriyle mızraba böyle bir ses verebilen bir şair gelmeyeli tam 51 sene olmuş. Rindliğin en zirve duyuşlarını yaşayan, asırlar boyunca yoğrula yoğrula kazandığımız medeniyetimizi oluşturan ruhu derinden kavrayan ve bize bütün bunları eşsiz ifadelerle anlatan böyle bir sanatkârın ölümü insanda bir teselli bırakır mı? Şimdi ben Hâfız’ın bahçesindeki bülbül gibi her gece günün ağırdığı vakte kadar ağlasam yine de kâfî midir? Aziz Yahya Kemal, senin ve bütün rindlerin ruhu şâd olsun. Sana karşı olan hislerimin ifadesini yine ancak senin mısralarında buluyorum. Sen bu sözleri milletimizin iftihar vesilesi iki büyük bestekârın (Itrî ve İsmail Dede Efendi) ölümü karşısında söyledin, ben de senin ölümün karşısında yine bu sözleri söylüyorum:
“Öyle bir mûsikiyi örten ölüm,
Bir teselli bırakmaz insanda.
Muhtemel görmüyor henüz gönlüm.
Çok saatler geçince hicranda,
Düşülür bir hayâle zevk alınır.
Belki hâlâ o besteler çalınır,
Gemiler geçmiyen bir ummanda.” (“Itrî”, Kendi Gök Kubbemiz)
***
“Fânî ise öz bestelerin hallâkı/ Doğmak yaşamak nafiledir dünyâda”(“İsmail Dede”, Rubâîler)
Tags: ölüm şiiri, Hafız'ın kabri, Hafız-ı Şirâzî, Rind, rind kimdir, rind ne demek, rind nedir, Rindlerin ölümü, yahya kemal