-Bu yazı, “Mavi Yeşil” dergisinin 119. sayısında (Eylül – Ekim 2019) yayımlanmıştır.-
Şiir, diğer sanat dalları gibi, hayatı güzelleştirmenin, güzel kılmanın yollarından biridir. Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ında Aşk, Hüsn’ü yani güzelliği aramak için çetin yolculuklardan, maceralardan, imtihanlardan geçer ve sonunda Hüsn’e kavuşacağı iksiri taşıyan kalp kalesine ulaşır. Orada görür ki aşk, hüsn’den; hüsn (güzellik) de aşktan farklı değilmiş. Hâlis bir şiir için de bu söylenebilir sanırım. Şiir güzellik, güzellik de şiirdir. Başka bir deyişle hakiki şiir aynıyla güzelliktir.
Bu yazıda, şiir estetiğine dair bazı görüşlerimi öz ifadeler ve bunların açılımları ile sunmak istiyorum. Buna benzer görüşler, elbette ilk defa bu satırların yazarı tarafından dile getirilmiyor. Başta Hâşim ve Yahya Kemal olmak üzere pek çok ismin ve okuduğum, hoşlandığım şiirlerin yansıması var elbet bu görüşlerde. Şiir estetiği dediğimizde zevk sahibi olanların benzer noktada buluşması gayet tabii olsa gerek. Nef‘î’nin dediği gibi: “Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil”. Bununla birlikte buradaki görüşlerin kendi bakış ve yorumumla ifade edildiği ve sadece beni bağladığını belirtmeliyim. Buradaki her bir görüşü estetik/güzel şiirin, hâlis söz ufkunun yolunda atılan adımlar olarak görmek de mümkündür.
Adımlarımızın hep iyi ve güzel olana gitmesi dileğiyle…
Yazının devamını academia sayfamdan okuyabilirsiniz:
https://www.academia.edu/40423011/Şiir_Estetiğine_Dair
Fahri Kaplan
Tags: estetik, poetika, şiir, şiir estetiği

Bazıları şiirde sadece manâ arar. Bazılarıysa sadece şekle bakar. Büyük şairse ikisini birleştirendir.
Her sanat türünde olduğu gibi şiirde de bütünlük esastır. Manâ ve telâffuzun beraber kanatlandığı şiirden güzel ne sarar ruhu.
Bugün daha çok dîvân şiiri dediğimiz klâsik şiirimiz gerek söyleyişindeki âhenk, gerek manasındaki nitelik, gerekse üslûptaki zerafetiyle sözün estetiğe bürünüşünün en güzel örneklerini bırakmıştır bize.
Lâle Devri’nin rind şairi Nedim’in şarkı türünde yazdığı meşhur şiirinde anlam ve âhenk nasıl da tamamlar birbirini. Öyle ki şiirin sadece âhengine kulak versek bile şairin maşuğuyla beraber bir su gibi Sa’dâbad’a akmak istediğini anlarız. İşte Nedim’in su gibi akan şiirinin ilk kıtası:
Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Şiirin üslûbundaki zarafet Nedim’in şuh çağrısını kulaklarımıza yanımızda konşuyormuş gibi duyuruyor âdeta. Nedim’in Sa’dabâd’a gitmekten duyduğu neşe ve şevki biz de hissediyoruz. Çünkü şiir anlamın yanında her bir sesiyle, hecesiyle, âhengiyle sarıyor bizi.
Su olup akmalı şiir! Akmalı ve susuzluğunu gidermeli ruhların. Kandırmalı onu özlediği âb-ı hayâta. Modern çağın insanının Nedim’le Sa’dâbâd’a gidip gayr yerler görmeye, özge safâlar sürmeye ne kadar ihtiyacı var! Acaba o, bunun farkında mı?
Fahri Kaplan
Tags: poetika