Posts Tagged ‘dîvâne yazılar’

26
Ağu

Bakmak ve Görmek

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Genel Güncel

 

                                                                               -dîvâne yazılara bir yenisini daha eklerken…-                                                                               – dîvâne yazılara bir yenisini daha eklerken..-                                                         -dîvâne yazılara bir yenisini daha eklerken…-    

    Bak, ama görmüyorsan bakmanın da bir faydası yok. Bakmak ayrı görmek ayrı. Bakmakla olsa köpeklerin kasap olacağını söylemiş kudemâ. Bakmakla değil; akmakla, nüfûz etmekle açılır kapılar.                   Bak, ama göremiyorsan bakmanın da bir faydası yok. Dar ufuklarda hapsolmaya mahkum kalanlar ne talihsizdir. Güneşi balçıkla sıvamaya çalışanlar nice bir muhâlin peşindedir. Bak! Bakmakla yetinme ak, nüfûz et! Perdeler, nüfûz ettikçe aralanır elbet.

    Bak, ama göremiyorsan bakmanın da bir faydası yok. Görmeden bakma diyemem çünkü bakmadan göremezsin. Her bakan göremez ama görenlerin hepsi bakmıştır. O yüzden sen de bak! Bakmakla yetinme ak, nüfûz et! Dünya, baktığını görenlerle aydınlanır elbet.

     Fahri yeter bu kadar divanelik, artık aklını da al yanına.  Bir de gönlünü, basiretini al öyle bak!

           Bak, ama görmüyorsan bakmanın da bir faydası yok. 

                                                                               Fahri Kaplan         

                                                                                   

Tags: ,

8
Tem

Bırak Dağınık Kalsın

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

 

    Yazacağım, toparlayacağım, bütünlüklü yapılar kuracağım diye niye uğraşırız ki? Madem kemiği yok dilin, bırak sözler dağınık kalsın.

    Yazmasına yazdık da geriye ne kaldı bu yazılanlardan? Taşabildik mi, çağlayabildik mi? Bir gül solunca bülbülle beraber ağlayabildik mi? Ayrılık acısı karşısında içimizi dağlayabildik mi? Eğer yapamadıysak niye edilir ki bunca kelâm? Aklı doyurmak için mi? En hassas duyguların rafinesinde damıtılmadıktan sonra akıl aradığını sunabilir mi insana? İnsan, zihinden müteşekkil bir makine midir? Eğer öyleyse bu bilgisayar daha mı değerlidir bizden? Bilgiye verilen değerin zekâtı ilgiden esirgenirse tabiatın oluşan boşluğu kaldırma kuvveti kaçtır? Haydi yüce akıl, hesaplasana!

    Madem somut bir şekli yok aklın, bırak düşünceler dağınık kalsın! İster dağıtırım, ister satarım. Akıl benim kime ne!

 

                                                                                            Fahri Kaplan

Tags: , ,

2
Tem

Açız ve Âciz

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

     Baktığın pencereler hayatı aralıyor mu sana? Geniş bir dünya mı sunuyor, dar ufuklara mı hapsediyor? Girsene aşkın ummanına, boğulsana!

     Zor! İnsanın kendini bulması ne kadar zor! Çileli yolculukları göze alabilir mi âciz beşer? Âcizim, âcizsin, âciz. Ama unutma! Aslında aczimizde gizliyiz.

    Açız ve âciz. Bilmiyorum kaçın kurasını çekmekteyiz. Kaçıncı gemi kalkıyor limandan, bilmiyorum. Ben hesap uzmanı değilim, hesabımı hesaplayacaklara bırakmak mıdır kaderim? İki kere iki dördü bilmekten âciz bir açız. Açız her zamankinden çok ve âciz.

    Kavuşmak, müşkül. Alışmak, ateşe alışmak… Ateşe alışmış belli kül. Ancak kül alışmış ateşe, yalnız kül. Sen de kül gibi kavrul; sonra savrul, dağıt kirlerini. Kirlerini bilinmez bir boşluğa at. Hayatına yeni hayatlar kat.

    Dîvaneyim, dîvâne değilsin, dîvâne değil. Galibâ yalnız benim bu âlemin delisi!

    Aklı yele verişimin tatlı isyânını telaffuz edeyim yine: Güyâ dîvâne olmuşum, akıl benim kime ne!

 

                                                         Fahri Kaplan

Tags: ,

30
Haz

El Değmemiş Sözleri Ararken

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

    Hatıralarla tesellî bulurduk lâkin artık hatıralar da tesellî vermez oldu. Bilmiyorum ne yapsak ne etsek de şu yaz sıcaklarında tenimizle beraber kavrulan ruhumuzun yarasını sarsak. Ne yapsak, ne yapsak!..

    Daha çok yazsam, daha çok dertleşsem “Lâfistan”daki dostlarla. Bilmiyorum tatile mi çıksam alıp başımı; gitsem  uzak, kimsesiz diyârlara. Bazen içimden bir ses en iyi zamanın yaşadığım zaman olduğunu söylese de geçmiş, gelecek hep birden hücum edince bilemiyorum ne yapacağımı. Başka yerlerde, başka maceralar arıyorum. Ama nerde olursam olayım, kendimden kaçamıyorum. Yok öyle değil, kaçmıyorum. Kendini bilen niye kaçsın ki kendinden?

    İnsanın hiç bir ânı sabit değil.  Dışarda bir değişim var, görüyoruz. İçimizse, dışımızdan da hızlı değişiyor. Her gün ruhumuzdan kopan bir parça ya hatıra denizine karışıyor ya da oraya bile varamadan unutulup gidiyor. Bilmem ki bu unutuşlar mıdır bizi eksik bırakan?

    Doğ! Bir sabah güneş senden sonra doğmanın utancını yaşasın. Sen, bugün kendinle başbaşasın. Ruhunla beraber doğuyorsun, karanlığı güneşten önce sen boğuyorsun. Güneşin işi dışardakiyle, oysa senin derdin içindeki karanlık; doğuyorsun bir anlık, boğuyorsun içindeki zulmeti. Şiir tadında nesir yazarken ve içinde hisler kıpır kıpır azarken çözüyorsun ruhuna ilmek ilmek atılmış düğümleri. Fezânın en tatlı boşluğunda yürüyorsun ne ileri ne geri; ne geri ne ileri.

    Ey okuyucu, saçmalık sanma bu sözlerimi! Bunlar, el değmemiş sözleri arayan şairin çilesinin eseri.

    Güyâ dîvâne olmuşum, akıl benim kime ne!

                                

                                                 Fahri Kaplan

Tags: ,