Archive for the ‘Spor’ Category

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

20151120_164616

MÜNÂCÂT VE HAMD:

Bu revnaklı yazıyı yazmak için gerekli sıhhat, iştiyâk, hitâbet ve kitâbeti bahş eden Cenâb-ı Zü’l-Celâl ve’l-Kemâl’e lâyıkıyla hamd bu âciz kulu aşacaktır; ben de hadsiz hamd ü senâ olsun der, Hazret-i Nebî’nin -sallallahu aleyhi ve sellem- şefaatini vesile yaparak münâcâtımın kabulunü dilenir, bu kadar yazının içinde her ne kadar hatalı ve münâsebetsiz söz veya sözler etti isem afvımı ol “Gafûr u Kerîm ü Rahîm” ilâhdan niyâz ederim.

SEBEB-İ TE’LÎF:

Ey kâri’! Senin basîret ve firâsetine elbet itimâdım gayet füzûndur. Lâkin bu 11in gelişi güzel seçilip dizildiğine dair erbâb-ı buğz u hasedin muhtemel ta’nına ma’rûz kalmamak içün kadîm şuarâmızdan bu 11 ismi niçün bu mevkîlere düşündüğümü îzâhda istifâde görüyorum. Ayrıca böyle bir anlatımın yârânın sînelerini safâ ile doldurup bu âciz müellife bir hayr duâya vesile olacağını ümîd ediyorum. Bir de buradaki bazı ma’lûmâtı vermekle; bu şiiri öğrenmeye heves eden ancak bunlar ders usulüyle telkîn edildiğinde sînesinden içerü bir türlü duhûl imkânı bulamayan zevk-perest, rehâvet-perver, erbâb-ı safâ, rind-meşreb ve ehl-i keyf kâri’lerime de bir fâide hâsıl olsun istedim. Mevlâ mahcûb etmeye.

DER-BEYÂN-I MEVÂKÎ’ vü SİTÂREGÂN-I TÂİFE-İ ŞUARÂ
(Şaîrler Takımının Mevkilerini ve Yıldızlarını Beyân İder)

KAL’ACI / KALECİ

ŞEYHÎ: Klâsik Türk şiiri, 13. ve 14. yüzyılda da güzel örnekler vermiştir ama 10. asrı-hicrî ya’nî 16. asr-ı Frengî’de olgun örneklerini verecek şiirin zemini 9.h./15.m. asırda hazırlanmıştır diyebiliriz. 9./15. yüzyılın öncü şahsiyetlerinin başında “şeyhü’ş-şu’arâ” Şeyhî gelir. Klâsik şiirin zeminini hazırlayan bu isim oyunu başlatmadaki mahareti ve uzun metinler olan mesnevideki istikrarlı çizgisi ile (kalecide uzun süreye yayılan istikrarlı ve sağlam performans önemlidir) kaleye geçmeyi hak ediyor.

MÜDAFAA / DEFANS:

Sağ Bekte NEF’Î: Futbolu yakından takib edenler bilirler ki beklerin (kanat defanslar) hem defansı hem de hücuma çıkışları iyi olmalıdır. Hicivlerinden çok iyi bildiğimiz üzere Nef’î yırtıcı karakteri ile rakibe aman vermeyecek bir defansif özelliğe sahiptir. Hücumu ise Sihâm-ı Kazâ eserinde görüleceği üzere ok gibi fırlama esasına dayanır ki böyle bir sür’atin bir bek oyuncusu için ne kadar önemli olduğu âşikârdır. Hücumun sağ kanadındaki Şeyh Gâlib Dede’ye bu yönüyle de çok yardımı olacaktır. Zaten Sebk-i Hindî tarzının ilk izleri Nef’î’nin incelikli hayallerinde ve ağdalı üslûbunda görüldüğünden bu tarzın zirve örneklerinden olan Şeyh Gâlib’e Nef’î’nin açtığı yolun katkısı olması bu tezimizi isbata yeter.

Sağ Stoper NÂBÎ: Stoperdeki oyuncunun tecrübesi ve sağlam duruşuyla takımına yol göstermesi ve güven vermesi beklenir. Hikemî tarzın üstâdı Nâbî’nin şiirleri hikmet ve yol göstericilik doludur. Ayrıca görmüş geçirmişliği ile büyük tecrübe sahibidir. “Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz” mısraı ona aittir. Bir stoperde aranan nitelikleri fazlasıyla hâizdir.

Sol Stoper AHMED PAŞA: Oyunu iyi kuran bir stoper her zaman makbuldür. Ahmed Paşa da Fars şâirleri tarafından asırlar boyu işlenen mazmunları Türk şiirine başarılı bir şekilde uyarlayarak 15. yüzyılda Anadolu sahasındaki Türkçe şiire epey genişlik getirmiş, tabir-i diğerle oyunu açmıştır. Ayrıca bir stoperden en az hata ile oynaması, hata yaparsa da takımı aleyhine bir sonuç doğmadan en kısa zamanda telâfî etmesi beklenir. Ahmed Paşa yaptığı bir hata sonucu padişah tarafından zindana gönderilince kısa sürede yazdığı meşhur “Kerem Kasîdesi” ile kendisini affettirmeyi bilmiş, padişâhın takdîrini kazanmıştır. Bu yönüyle de defans için gayet ehildir. “Kul hatâ etse afv-ı şehenşâh kanı / Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem”

Sol Bek NÂ’İLÎ: Sebk-i Hindî’nin bu büyük şâiri çeşitli mevkilerde görev yapabilecek derinlikli ve girift özelliklere sahiptir. Bu mevkideki ihtiyâcı da gözeterek sol beke aldık. Bu bekte hem hayal kuşunu avlayacak bir savunma özelliğine hem de kısa zamanda Kandehâr’e dek gidecek bir sür’ate sahiptir. “Ederse kand-i lebin hâtır-ı mezâka hutûr / Diyâr-ı Mısr’a değil Kandehâr’e dek gideriz”

SAHÂ-YI MERKEZÎ / ORTA SAHA:

Orta sahadaki üç isim Necâtî, Bâkî ve Şeyhülislâm Yahyâ Efendi birbirini takip eden dönemlerde pürüzsüz ve rindâne gazel tarzının harikulâde örneklerini vermiş şairlerdir. Bu yönüyle bibiriyle gayet uyumlu olmaları takımın orta sahadaki pas alışverişi ve anlaşmasına olumlu yansıyıp takım rûhunu diri tutacaktır.

Sağ Defansif Orta Saha ŞEYHÜLİSLÂM YAHYÂ EFENDİ: Son derece kıymetli bir âlim olan Şeyhülislâm Yahyâ Efendi hem bilgisiyle, hem rahat ve külfetsiz tarzıyla oyunu karmaşık hâle getirmeden pas trafiğini sağlayabilecek hem de top rakipteyken başkalarının dîvâne demesine aldırmadan rakibi zorlayan coşkulu bir baskı (pres) yapabilecek nitelikler taşıdığından bu mevki için gâyet uygundur. “Sun sâgarı sâkî bana mestâne disünler / Uslanmadı gitdi gör o dîvâne disünler”

Sol Defansif Orta Saha NECÂTÎ BEG: Necâtî Bey, kusursuz ve külfetten uzak tarzıyla, şiirinde kusurları en aza indirip hatasız oynayışıyla bu mevkide başarıyla görev yapabilecektir. Sahada “döne döne” basmadık yer bırakmayıp rakibin oyununu bozabilecektir. “Çıkalı âhım şereri göklere döne döne / Yandı kandîl-i sipihrün cigeri döne döne”

Oyun Kurucu (10 Numara) BÂKÎ: Kendisinin “Sultânü’ş-Şu’arâ” unvânına lâyık bir üstâd oluşu takımın beyni olma ve oyun kurma görevini niçin bu büyük şâirin aldığını açıklamaya yeter sanırım. Gazel ve kasîdedeki kusursuz tarzıyla takımı bir maestro gibi yönetebilecek, çok etkili özelliklere sahip ileri üçlüyü de (Gâlib-Fuzûlî-Nedîm) atacağı kusursuz paslarla besleyebilecek hârika bir oyun kurucudur. Nasıl ki Anadolu şâirlerine kâmil mânâda “gazel” tarzını öğretmiştir, bu takıma da mükemmel oyunu gösterecektir: “Meddâh olalı çeşm-i gazalânına Bâkî / Öğrendi gazel tarzını Rûm’un şu’arâsı”

HÜCÛM / FORVET:

Sağ Açıkta ŞEYH GÂLİB: Sebk-i Hindî’nin zarif şâiri, büyük şiirin tekrara düştüğü demde kuğunun o eşsiz şarkısını söyleyerek bir şiire yeniden hayat aşısı yapmış Galata Mevlevîhanesi’nin zarif şeyhi oyununun derinlikli yapısı, ateş denizinde mumdan gemiler yürütmeyi göze alıp zor zamanlarda sahneye çıkarak oyunu çevirecek, takımını hedefe ulaştırabilecek tarzı ile hücûm bölgesinin ve Osmanlı şiirinin nâdide sîmâlarından. Şöyle böyle bir oyun oynadığını zannetme, böyle bir oyun herkesin harcı olmasa da o her tâlibi bu meydana davet etmektedir. “Zannetme ki şöyle böyle bir söz / Gel sen dahî söyle böyle bir söz.”

Sol Açıkta NEDÎM: Bu şen şakrak, bu yerinde durmayan, hareketli, kıvrak şâir sözü etkili söyleyip gediğine koyuşu, iş bitiriciliği ile bu mevki için ideal bir isim. Rengîn ve zengin oyun tarzı ve harika tekniği ile bu mevkide Neymar’ı dahi kesebilecek bir isim. Hem de diğer açıktaki Şeyh Gâlible çok farklı tarzları ile birbirini tamamlayacak bu şâirler, takımın hücûm bölgesine çok büyük katkı yapacaklardır. Nedîm-i şeydâ, rakîblerinin aklına hayâline gelmeyecek kaçamaklarla gol yollarına rahatlıkla sızabilecektir. “Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik / Tenhâca varup Göksu’ya işret var içinde”

Santrafor FUZÛLÎ: Türk şiirinin zirve isimlerinden Fuzûlî, yıldız oyunculara yaraşır bu mevki için adeta biçilmiş bir kaftandır. Yakaladığı güzel bir mazmunu başarıyla ve çarpıcı bir şekilde şiirinde dile getirmesi, söz oyunlarındaki hayran bırakan meziyeti onun ne kadar fırsatçı ve neticeye etkili bir şekilde gidebilecek bir golcü olduğunu göstermeye yeter. Ayrıca yalnızlığın ızdırâbını çok iyi dile getirmiş bu şâir, ileri uçta elbette yalnız oynayacaktır. Böyle bir golcünüz varsa çift değil, tek santraforla oynamalısınız. Zîrâ o Mecnunla bile eşit seviyede ve yanyana oynamayı kabul etmez, yalnızlığın zirvesindedir, yalnızlıkla şiriini (oyununu) beslemektedir. Bunlara da şâhid olarak şu iki beyt kâfîdir: 1. “Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var / Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var.” 2. “Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge/ Ne çalar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı”.

‘ÖZR EZ-ŞU’ARÂ-YI DÎGER (Diğer Şâirlerden Özür):

Bu kadroya almadığım ama her biri burada yer almaya lâyık şuarânın sayısıyı gayet füzûndur. Pek çok şâire gönüllü hâcelik etmiş Zâtî, ilk dönemlerin renkli şâiri Ahmed-i Dâî, hayal içre hayâlle şiirine reng ü fer vermiş Hayâlî, yazdığı şiir nev’inin kâmil mümessillerinden Nev’î, onun hayırlı oğlu hamse (5 mesnevî) sahibi Nev’izâde Atâyî, Edirne Mevlevîhanesi şeyhi ve derin mi derin güzel mi güzel beyit ve gazellerin şâiri Neşâtî, Kanûnî devrinin yiğit ve has şâirlerinden Taşlıcalı Yahya Bey, tezkire müellifi şâirler Latîfî, Âşık Çelebî, Hasan Çelebî, Ahdî, Riyâzî, Sâlim Safâyî, Esrar Dede, Güftî, yüksek lisans tezimde eseri ile tanışıp kaynaştığım ve Işk-nâmesi’nden feyz-yâb olduğum şâir Mehmed, şu’arâ-yı nisvândan hem müennesâne zarâfet ve inceliğe hem merdâne bir edâya sahip Zeynep Hanım, Mihrî Hâtun, Fıtnat ve Şeref Hanımlar vd., Bursa’daki güzel dört yılımdan ötürü bir çeşit hem-şehrîleri sayılma şerefini ümîd ettiğim Mevlîd Sahibi Süleymân Çelebî Hazretleri ve el’ân yeterince kıraat edemediğim kıymetli şiirler ve mesnevîler yazmış Burûsalı Lâmi’î Çelebî, altı yıldan efzûn ikâmet eylediğim Muğla’nın mânevî pîri Hazret-i Şâhidî-i Mevlevî vü Muğlavî, elyevm (bugün) bağlı bulunduğumuz vilâyet aynı oldıgından hem-şehrî add idilir isem şeref-yâb olacağım Yazıcızâde Ahmed ve Mehmed kardeşler (kuddise sırrahümâ) ile Gelibolılı ‘Âlî ve elbette her zaman ma’nevî feyizlerinden istifâde taleb ettiğimiz, sonda anışımızın ekâbirin meclise sonda gelişine te’vîl olunmasını murâd ettiğimiz şuarâ-yı meşâyıh ve ulemâ-yı fazîlet-meâb ve selâtîn-i devlet-i âl-i Osmân (aleyhimü’r-rahmet-i ve’l-gufrân) ve dahî ismini anamadığım pek çok kıymetli üstâddan afvımı istirhâm ediyor, her birine Cenâb-ı Erhamü’r-râhimînden afv ü mağfiret ve rahmet diliyorum.

HÂTİME ve ÂHİR DU’Â

Bu nükte dolu (pür-nükât) ve zevk-engîz yazının hitâmına gelmiş bulunuyoruz. Mevlâ burada adını andığımız ve anmadığımız bütün kadîm şu’arâmıza rahmet eyleye. Bizlere rûz-ı haşrde sâlih kulları ile bereber hep birlikte olmayı nasîb eyleye. Allah, bu yazıyı okuyanlardan ve yazandan, küçük büyük katkısı olandan râzı ola; günahlarını afv eyleye. “İrişmek isterdi hân-ı vasfına lîkin / Hemân nasîb-i Cem âhir du’â imiş ey dost” (Cem Sultan).

Kaynakça yerine:

Bu yazıda isti’mâl ettiğim (kullandığım) daha önce az çok okumuşluğum olan beyitleri envâi (çeşitli) file-i umûmî (genel ağ/ internet) sitesinden almış bulunuyorum. Her birine teşekkür ederim. Ayrıca bu yazıyı yazacak edebî ma’lûmât ve zevke erişmemde katkısı bulunan herkese teşekkür ederim. Lehü’l-hamdü ve’l-minneh.

Müellifi: Fahrî-i pür-kusûr (İsm-ı resmîsi ile: Fahri Kaplan).    fkaplan@lafistan.com

 

 

10
Ara

BİR EFSANE:”ALEX DE SOUZA”

   Yazar: Okan Taştepe

İstatistikler yalan söylemez…!İşte ”KRALEX”in istatistikleri:

Alex de Souza, Fenerbahçe Forması Altında 344 Resmi Maçta 172 Gol Attı

Alex de Souza, Fenerbahçe forması altında 344 resmi maçta 172 gol atıp 136 asist yaptı. Alex 344 maçta 3 kez kırmızı kart görürken 54 kez sarı kart gördü. Alex 1027 şutta 407 kez kaleyi bulurken %74 isabetli pas ortalaması ile oynadı.
Alex de Souza, Lig Tarihinde En Çok Gol Atan İlk 11 Oyuncu Arasında Yer Alıyordu.

Süper Lig’de 2012-13 sezonunda forma giyen oyuncuların içinde lig tarihinde en çok golü bulunan oyuncu ünvanı ile başlayan Alex de Souza. toplamda 136 lig golü vardı. Alex 136 gol ile 100’ler kulübünde 10.sırada yer alan 136 gollü Ümit Karan’ı yakalamayı başardı. Alex de Souza lig tarihinde en çok gol atan yabancı oyuncu ünvanına sahip.

Alex de Souza, Süper Lig Kariyeri Boyunca 26 Penaltı, 14 Kafa, 11 Serbest Vuruş Golü Attı.

Alex de Souza Süper Lig kariyeri boyunca toplamda 136 gole imza attı. Alex bu 136 golün 60 tanesini sol ayak, 25 tanesini sağ ayak, 14 tanesini kafayla, 11 tanesini serbest atıştan, 26 tanesini penaltı atışlarından kaydetti. Alex 48 golü deplasmanda 88 tanesini takımı ev sahibi olduğu maçlarda kaydetti.

Alex de Souza, Süper Lig Kariyeri Boyunca 8 Kez Hat-Trick Yaptı. ( Bir Maçta 5 Gol Attı )

Alex de Souza, Süper Lig kariyeri boyunca 8 kez hat-trick yaptı. Alex, 2010-11 sezonunda 6-0 kazanılan Ankaragücü maçında 5 gol, 4-2 kazanılan Beşiktaş maçında 3 gol, 5-2 kazanılan Bucaspor maçında 3 gol, 2008-09 sezonunda 7-0 kazanılan Hacettepe maçında 3 gol, 2007-08 sezonunda 4-2 kazanılan Ankaraspor maçında 3 gol, 2006-07 sezonunda 6-0 kazanılan Erciyesspor maçında 3 gol, 2004-05 sezonunda 5-0 kazanılan Ankaragücü maçında 3 gol, 2004-05 sezonunda 3-2 kazanılan Gençlerbirliği maçında 3 gol atmıştı.

Alex de Souza, Süper Lig’de Bir Sezonda En Fazla Gol Atan Yabancı Oyuncu Rekorunun Sahibi.

2010-11 sezonunda Süper Lig’de 28 gol atan Alex de Souza, böylece bir sezonda en fazla gol atan yabancı oyuncu oldu. Alex’den önce Süper Lig’e bir sezonda en çok gol atan yabancı oyuncu rekoru Şota Arveladze’ye aitti. Şota Arveladze 1995-96 sezonunda Trabzonspor formasıyla ligi 25 golle gol kralı olarak tamamlamıştı.

Alex De Souza, Lig Tarihinde Bir Maçta En Fazla Gol Atan Üç Yabancı Oyuncudan Biri Olmuştu. ( 1996-97 Sezonunda Shota Arveladze – 5 Gol, 2000-01 Sezonu Mario Jardel – 5 Gol, 2010-11 Sezonu Alex De Souza – 5 Gol )

2010-11 sezonunda Ankaragücü maçında takımının attığı 6 golün 5 tanesine imza atan Alex de Souza, böylece Süper Lig tarihinde bir maçta en fazla gol atan üç yabancı oyuncudan biri olmuştu. 1996-97 sezonunda Trabzonspor takımından Shota Arveladze Eskişehirspor’a 5 gol atarken, 2000-01 sezonunda ise Galatasaraylı Mario Jardel Erzurumspor’a 5 gol atmıştı. Süper Lig tarihinde bir maçta en çok gol atma rekoru ise 1992-93 sezonunda Fenerbahçe’nin Karşıyaka’yı 7-1 yendiği maçta 6 gol birden atan Tanju Çolak’a ait.

Alex de Souza, Süper Lig Tarihinde 2 Kez Gol Kralı Olan İlk Yabancı Oyuncu Oldu.

Süper Lig’de 2010-11 sezonunu attığı 28 golle gol kralı olarak tamamlan Alex de Souza, bu onuru 2.kez yaşadı ve böylece lig tarihinde 2 kez gol kralı olan ilk ve tek yabancı oyuncu oldu. Daha önce Fenerbahçe formasıyla 2006-07 sezonunda 19 gol atarak Süper Lig’in gol kralı olan Alex de Souza, 2010-11 sezonunda da 28 gol atarak Süper Lig’in gol kralı oldu. Ayrıca Fenerbahçe takımı Alex de Souza’nın gol kralı olduğu her iki sezonda da şampiyon oldu.

Alex de Souza, Avrupa Kupalarında En Çok Gol Atan ve En Çok Oynayan Yabancı Futbolcu.

Fenerbahçe’nin Avrupa kupalarında en golcü futbolcusu ünvanına sahip Alex, sarı-lacivertli formayla Avrupa kupalarında 61 maçta toplam 15 gol kaydetti. Alex de Souza aynı zamanda Türk takımlarının Avrupa kupalarında en çok gol atan ve en çok Avrupa maçı oynayan yabancı futbolcusu durumunda bulunuyordu.

Alex de Souza’nın Süper Lig’de En Çok Gol Attığı Takım Ankaragücü Oldu. ( Ankara Takımlarına 37 Gol Attı – Toplam Golünün %27’si Atmış Oldu)

Süper Lig’de 9 sezonda toplam 136 gole ulaşan Alex de Souza Süper Lig’de en çok golü Ankaragücü’ne attı. 2010-11 sezonunda 2 maçta 5 gol attığı rakibine 2009-10 sezonunda 2 maçta 2 gol, 2005-06 sezonunda 2 maçta 2 gol ve 2004-05 sezonunda 2 maçta 3 gol atan Alex toplamda attığı 136 golün 37 tanesini Ankara ekiplerine karşı ( attığı gollerin %27’si) kaydetti.

Fenerbahçe’nin Süper Lig Tarihindeki 3000.Golünü Alex De Souza Attı.

2010-11 sezonunda Bucaspor maçında Fenerbahçe’yi 1-0 öne geçiren golü kaydeden Alex De Souza, böylece Fenerbahçe’nin Süper Lig tarihindeki 3000.golünü atan oyuncu olmuştu. Fenerbahçe adına Süper Lig tarihinde 1.golü Ergun Öztuna, 1000. golü Erol Togay, 2000.golü Uche Okechukwu ve 3000.golü Alex De Souza atmıştı.

Alex de Souza, Kariyeri Boyunca Galatasaray’a 9 Gol, Beşiktaş’a 13 Gol Attı. ( 42 Derbi Maçta 22 Gol )

Alex de Souza, Fenerbahçe kariyeri boyunca ezeli rakibi Galatasaray’a karşı toplamda 9 gol attı. Alex 9 golün 6 tanesini Şükrü Saracoğlu Stadı’nda 2 tanesini Türk Telekom Arena’da, 1 tanesini Erzurum Kazım Karabekir stadında attı. Fenerbahçe’de 9. sezonunu geçiren Alex ezeli rakipleri Galatasaray ve Beşiktaş’a karşı toplam 42 derbide forma giyerken, 22 kez gol sevinci yaşadı. 21 maçta Beşiktaş’a 13 gol atan Alex, 21 kez oynadığı Galatasaray’a ise 9 gol attı.

Alex de Souza, Fenerbahçe Formasıyla Beşiktaş’a Karşı Lig Maçlarında Hat-Trick Yapan İlk Yabancı Oyuncu Olmuştu.

Alex de Souza 2010-11 sezonunda 4-2 kazanılan maçta attığı 3 golle Fenerbahçe forması altında Beşiktaş’a karşı lig maçında hat-trick yapan ilk yabancı oyuncu olmuştu. Alex’den önce 1975-76 sezonunda Fenerbahçe Beşiktaş’ı 3-0 yendiği maçta Cemil Turan 3 gol atmıştı.

3
Ara

TÜRK FUTBOLU NEREYE KOŞUYOR?

   Yazar: Okan Taştepe

Söze milli takımdan başlayalım.Son yılların en kötü performansını sergiliyorlar.20 yıl önceki oyunlarına dönmüş bir takım.Şu an itibariyle Fifa sıralamasında 48.inci sıradayız.10 yıl önce 5.nci
sıradaydık.Durumumuz oldukça vahim.
Lige dönelim.Takımlarımız son 28 yılın en kötü ilk 10 hafta performansını yakaladılar.Ligimizin
”güya” en büyük takımları ilk 10 haftada toplam 40 gol attılar.Avrupa’dan bir örnek:Avusturya takımı
Salzburg bu sezon şu ana kadar tek başına 52 gol atmıştır.
Avrupa kupaları konusunda topun ağzındayız.Bu sezon takımlarımız fazla puan toplayamaz ise önümüzdeki
yıllarda lig şampiyonu bile eleme maçları oynamak zorunda kalacak.
Hakemlere gelelim.Her hafta farklı farklı maçlarda fahiş hatalar yapıyorlar.
Taraftarlara bakalaım.Stadlar bomboş maalesef.Nerde bu futbol seyircisi?Maçlara geldiklerinde de
olaylar olaylar…
Yöneticiler…Türk futbolunun önündeki en büyük engel bence yöneticilerdir.Profesyonellik anlayışları
neredeyse hiç yok.
Lafı fazla uzatmayacağım.Türk futbolu nereye koşuyor?

Bu dünya kupası çocukluktaki güzel kupalar gibi heyecanla başladı, güzelce devam ediyor. Kendi adıma son yıllarda büyük turnuvalardan bu ölçüde tad almayı özlediğimi söyleyebilirim.

Bu, Brezilya’nın ev sahipliğinde futbolun güzel yönlerinin daha bir öne çıktığı bir futbol şöleni. Ev sahibi net bir görüntü vermese de hem kupa tarihinin en başarılı takımı oluşu hem de ev sahipliği avantajı, bunun yanında -her ne kadar bu sene öncekiler kadar göz kamaştırıcı olmasa da- kadrosundan eksik olmayan yıldızları, ve elbet geçen yıl Konfederasyon Kupası’na uzanmış olmasıyla kupanın en büyük favorilerinden biri. Turnuvanın ilk büyük sürprizini ise ilk iki maç sonunda elenen İspanyollar yaptı. Hem de ilk maç Hollanda’ya 5-1 yenilerek. Gruptan öyle ya da böyle çıkabilselerdi bu takımın fazla ilerleyemeyeceğini söylemek zor. Zira yaşlanmış da olsalar hâlâ çok kaliteli futbolculara sahipler. Grup maçlarında bir diğer büyük sürpriz ise Kosta Rika oldu. Puan almasının bile başarı sayılacağı bir grupta Uruguay ve İtalya’yı yendi, İngiltere ile berabere kaldı ve gurubu 7 puanla lider bitirdi. İkinci turda Yunanistan karşısında da şansları hiç de az değil. Hele iki takımın oyununu gördükten sonra. Haydi Kosta Rika: Pura Vita! İspanya’nın yanında İtalya ve İngiltere’nin de kupaya erken veda’ı son iki kupada olduğu gibi Avrupa hegemonyasında bir turnuva izlemeyeceğimizin işaretleri olsa gerek. Bence bu yaz, futbolun güzelliğini, renk ve çeşnisini ön plana çıkaracak bir faktör de bu! Hollanda, Almanya, Fransa ve nisbeten Belçika gibi ülkeler ise -ilk tur itibarıyle- Avrupa’dan turnuvaya tad katan takımlar.

 

Güney Amerika takımları turnuvada ev sahibi kıta oluşlarının hakkını vermekteler. Kolombiya ve Arjantin 9, Brezilya 7, Uruguay ve Şili 6 panla ikinci tura yükseldiler. İkinci turu göremeyen tek Güney Amerikalı Ekvador olurken, onlar da 4 puanla gruplarında üçüncü oldular. Onların gruptan çıkmalarına en büyük mani’ ilk maçlarında grup ikinciliği için en muhtemel rakibi olan  İsviçre’ye son dakikada yedikleri golle kaybetmeleri oldu.

Afrika iki takımla kinci turda. Nijerya’nın başarısında, Bosna maçında Dzeko’nun net golüne ofsayt bayrağı kalkmasının etkisi büyük. Cezayir ise çoğu kimsece Belçika ve Rusya’nın çıkacağı tahmin edilen grubu Rusya’nın önünde bitirdi ve Almanya’nın rakibi oldu. Fildişi de ilk turda iyiydi, ancak son dakikada yedikleri penaltı golü ile Yunanistan’a elendiler. Gana ise 1 puan almasına rağmen iyi bir futbol ortaya koydu. Zor bit gruptalardı ve oynadıkları maçlarda kıl payı puan kayıpları yaşadıklarını söylemek mümkün. Kamerun ise puan alamadı ve beklentilerin çok altında kal
 dı.

Asya, turnuvanın galibiyet alamayan tek kıtası idi. Japonya, İran ve Güney Kore birer puanla elenirken Avusrtalya zor grupta puan alamadı. Asya futbolunun önümüzdeki kupalarda iyi bir toparlanmaya ihtiyacı var. 2018 Asya’ya yakın bir yerde (Rusya), 2022 Asya’da (Katar). Bu faktörler de düşünülünce sağlam temel atılır ve iyi çalışılır  ise Asya futbolu bir nebze torparlanabili r.

Kuzey ve Orta Amerika (CONCACAF) takımları ise kendilerinden beklenmeyen bir çıkış gösterdiler. Meksika 5, Kosta Rika 7, ABD 4 puanla üst turda. NTV Spor’un güzel dünya kupası programında Mehmet Demirkol ve Murat Kosova’nın belirttikleri gibi Kosta Rika, dünya kupalarında -sanırım- grup aşamalarının en büyük sürprizini yapmış olsa gerek. (bkz. bu yazının ikinci paragrafı) Meksika, kupa vizesi alırken zorlanmıştı. Ama “kupanın gediklisi” sözünü hak ettiklerini bir kez daha gösterdiler ve Hırvatistan’ın önünde gruptan çıktılar. ABD 94’ten beri dünya kupalarını takib ediyorum; Meksika’nın grupta elendiğini görmedim, ve ikinci tur maçını kazanıp çeyrek finale çıktığını da… Bakalım bu sefer zorlu Hollanda engelini aşıp bunu başarabilecekler mi? Amerika Birleşik Devletleri, Portekiz ve Gana’yı geçerek zorlu bir gruptan çıkmayı başardı. ABD, Konfederasyon Kupası 2009’daki performansları ile zaten sürpriz yükselişlere açık bir takım olduğunu göstermişti. Klinsmann’ın da iyi bir takım hâline gelmelerinde önemli katkısı olsa gerek. Honduras ise puan alamadı; ancak umutlarını sonraki turnuvalar için koruyabilirle r.

İlk turun umûmî manzarasını kendi açtığım bir pencereden aktarmaya çalıştım. Kupa öncesi desteklediğim birinci takım Bosna Hersek idi. Şimdi ise onlar elenmiş hâlde ve yerini Cezayir almış bulunuyor.

 

Fahri Kaplan

 

    Bursaspor ile şampiyonluk kavramları yanyana gelince pek çok yorumcu hâlâ çekimser konuşuyor. (Rıdvan Dilmen gibi bazı istisnalar hariç) Hep öncelikle: “Fener mi Galatasaray mı?” tartışması… Bakıyorlar Beşiktaş yine geçen seneki gibi gümbür gümbür geliyor. Hemen Beşiktaş’ın da olabileceğini söylemeye başlıyorlar. (Oysa 6. haftada Beşiktaş’ın havlu attığını söylüyordu aynı isimler.) 

    Evet, sevgili ve zavallı medyamız. Süper Lig sizin istediğiniz gibi 2 takımlı bir lig olmayacaktır. Buna zaten Beşiktaş izin vermeyeceği gibi Bursaspor gibi takımlarla da ligde şampiyonluk pastasının ortakları artacaktır. Sizin isteğiniz hep Galatsaray ve Fenerbahçe karşıtlığından tiraj oluşturarak “nefret” olgusu üzerinden prim yapmak olsa da ligimiz artık o atmosferden sıyrılıyor. Bursaspor’un ayak sesini hâlâ duymadınız mı yoksa? Oysa biz taa Ağustos ayında şu cümlelerle bahsetmiştik bu ayak seslerinden: ” Büyükler arasında sıralama nasıl olur bilmem ama iki senedir Sivasspor’un yaptığını bu sene Bursaspor yapacak gibi görünüyor. Hatta belki de Sivas’ı da geçerek 5. büyük olmayı başarır Timsahlar. ” https://lafistan.com/2009/08/10/bu-sene-bursasporu-iyi-izleyin/

    Ertuğrul Sağlam’a da ayrı bir parantez açmak gerekiyor bu arada. Yönetim aynı yönetim, şehir aynı şehir. İmkânlar aynı imkânlar. Ligde kalma mücadelesi veren bir takımdan şampiyonluğa oynayan bir takım hâline geldiyse Bursaspor, bunda en büyük faktör şüphesiz ki Ertuğrul Sağlam’dır. Hem işini iyi yapması hem de “adam gibi” duruşunun meydana getirdiği sinerjiyle… Hep böyle ol Ertuğrul hocam. Türk futbolunun sana ve senin gibi değrlere ihtiyacı var.

     Başlığa bakıp hâlâ: “Yok, yok. Olmaz, olamaz öyle şey.” diyen varsa, Bursaspor’un fikstürüne bir baksın derim. Bir de o çok sevdiği takımının hâl-i pür-melâline… Yani aynaya…

   

    Beşiktaşlılık…

    …

    Hayattaki farklılıkların zenginliğimiz olduğunu görüp siyahla beyazı bir arada kucaklamaktır.

     Başarıyı aşkına şart koşmadan, kayıtsız şartsız takımına âşık olmaktır.

     Tutkusunun derecesini kimselerin anlayamadığı Beşiktaş’ın siyahı kadar kara, beyazı kadar temiz bir sevdadır.

     Ezeli rakiplerine karşı hissettiği rekabet duygusunu nefrete dönüştürmemek; rakibine olan nefretin takımına duyulan sevginin önüne geçmesine izin vermemektir.

     Kendi gibi çok insan olduğuyla övünmek yerine Beşiktaşlı olmanın ayrıcalığını hissetmektir.

     Etrafında çoğu kişi Cimbom-Fener kavgasındayken farkını ortaya koyabilmektir.

     Yığınların peşinde sürüklenmek yerine yalnız uçabilmektir.

     Birbiriyle sürekli didişen, gözlerini rekabetin hırsı bürümüş iki huysuz oğlanın aralarına almak istemedikleri, görmezden gelmeye çalıştıkları ama bir türlü başaramadıkları; her seferinde küllerinden doğarak kanatlanan asâlet sembolüne duyulan aşktır. (O iki huysuzun birleştikleri tek nokta Beşiktaş’ın her başarısına bir kılıf aramaktır.)

     “Babadan kalan miras değil, evlâdına olan borçtur.”

     Yolda hiç tanımadığın birini Beşiktaş formasıyla görünce içini sevinç kaplaması, yüreğinin kıpır kıpır etmesidir.

     Takımın siyah beyaz formalarla sahaya çıktığında her şeyi unutmak, gözünü o renklerden alamamaktır.

      İnönü Stadından dünyaya yankılanan desibellerin bile anlatmaktan aciz olduğu; sese, görüntüye sığmaz; kalıpların taşıyamayacağı ruhtur.

      Anlatmakla bitmez, maddelere sığmazdır.

      Siyahtır, beyazdır. Aşktır, aşk…

      …

                                        Fahri KAPLAN

 

    Televizyonda Arjantin-Peru maçını izliyorum. Arjantin’in kazanması gereken, aksi takdirde Dünya Kupası biletinin büyük tehlikeye gireceği bir maç bu.  Saat gece 02:30’u geçerken maçın 47. dakikasında efsane futbolcu Maradona’nın çalıştırdığı Arjantin, 1-0 öne geçiyor.  Bu gol iyi oldu diye düşünüyorum içimden ve gözlerim günün yorgunluğuna daha fazla dayanamayarak kapanıyor.

    Birden spikerin “Goool” sesiyle uyandım. Rüyada mıyım, gerçek mi ayırt etmesi zor bir hâldeyim. Ekrana dikkatle bakıyorum. Yoğun sis, şiddetli yağmur, olan biteni zor görüyorum. Peru 90. dakikada beraberlik golünü atmış. Maradona yıkılıyor, Arjantin kahroluyor aynı akşam bizim kahrolduğumuz gibi. “Messi gibi bir yeteneği izleyemeyecek miyiz?” diyorum bu Dünya Kupasında. Maradona maçtan önce: ” Tanrı zor zamanlarımda hep yardımcım oldu, yine bana yardım edeceğine yürekten inanıyorum.” demişti ama duası kabul olmamış mıydı acaba bu deli-dolu Arjantinli büyük efsanenin? İçim bir yandan bunları sayıklıyor ama bir yandan da gözlerim kapanıyor yine kendiliğinden.

    Birden bir “Goool” sesiyle daha uyandım. “Ben bu rüyayı az önce görmemiş miydim, bu ikinci baskısı mı?” derken Maradona’nın yedek kulübesinde sevinç taklaları attığını görünce geceden beri peşimi bırakmayan uykunun artık tamamen kaybolduğunu hissediyor, duyduğum “Gooool” seslerinin bir rüya olmadığını anlıyorum. Arjantin 90’da yediği gole 90+3’te Palermo ile cevap veriyor ve avantajını son maça taşıyor. Maç bitince Palermo’ya sarılıp ağlayan Maradona’nın gözyaşları gökten sicim gibi yağan yağmuru bile unutturuyor. Yoksa, Galip Öztürk’ün dediği gibi, gökyüzü de Maradona ve bütün Arjantinle beraber mi ağlıyor? 86’da -Maradona’nın  tabiriyle- : “Tanrı’nın eli”, 2009’da “Palermo’nun ayağı.” Maradona’nın duaları kabul edilmiş olmalı!

    Tango, gol, uyku, uyanıklık, kâbus, rüya, Arjantin, Peru, Palermo ve Maradona’nın taklaları… Rüya ve yağmurla karışık bu  Güney Amerika gecesi, Milli Takımımızla bozulan moralimi birazcık yerine getiriyor. Dilerim Arjantin, son maçta Uruguay deplasmanından istediğini alır. Eleme maçında bile bize: “İşte futbol bunun için güzel.” dedirten  Maradona ve Arjantin, Dünya Kupası’nda olursa turnuvaya büyük renk katacaktır.

 

    İngiliz “Daily Mail” gazetesi, futbol sahalarında gelmiş geçmiş en iyi 50 oyun kurucuyu kendi değerlendirmeleriyle belirlediği bir liste hazırladı. Listenin orijinal başlığında “midfield maestros” ifadesi olduğunu düşünürsek listenin sadece oyun kurucuların değil, orta sahada takıma yön veren oyuncuların listesi olduğunu söyleyebiliriz. Listede Zinedine Zidane ilk sırada yer alıyor. Fenerbahçe’nin eski hocası Zico 4., bir dönem Galatasaray’ı  çalıştıran Graeme Souness 23., Galatasaraylıların unutamadığı isim George Hagi 29., şu an  Galatasaray’ın teknik direktörülüğünü yapan Frank Riijkard 44. sırada yer aldılar. Dikkatimi çeken bir diğer husus da Maradona’nın listede olmayışı. Sanırım Daily Mail, Maradona’yı bir oyun kurucudan ziyade forvet oyuncusu olarak düşündü ve bu değerlendirmeye almadı. Ancak bence Maradona tam bir oyun kurucudur ve bu listenin zirvesinde yer almalıdır. Ayrıca Gascoigne’in 6. sırada olması da İngilizlerin tarafsızlığınıyitirdiğini gösteriyor kannatimce. Evet, Gazza büyük bir yetenek, belki Zidane’dan bile yetenkliydi. Ancak profesyonel davranmayışı ve kendi kendini bitirişi gibi sebepler onun dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcuları dendiğinde ilk sıraları almasını engelledi. Eğer istikrar, profesyonellik gibi unsurlar göz ardı ediliyor sadece yetenek üzerinden değerlendirme yapılıyorsa Sergen’in de listenin yukarısında bir yer bulması gerekmez miydi? Listede dikkatimi çeken diğer bir husus, bir dönem dünyanın en iyisi olan Rivaldo’nun 43. sırada yer alması. Rivaldo ilk 20 içinde kendine yer bulmalıydı. Hele Gazza’nın 6. olduğu bir listede ilk 5 içinde yer bulmalıydı;) Sözü daha fazla uzatmadan Daily Mail’in değerlendirmesinde en iyi 50 oyun kurucuyu vermek istiyorum:

1- Zinedine Zidane

2- Michel Platini

3- Lothar Matthaeus

4- Arthur Zico

5- Ruud Gullit

6- Paul Gascoigne

7- Bobby Charlton

8- Johan Neeskens

9- Patrick Vieira

10- Roy Keane

11- Socrates

12- Steven Gerrard

13- Ossie Ardiles

14- Michael Laudrup

15- Glenn Hoddle

16- Andres İniesta

17- Sir Trevor Brooking

18- Duncan Edwards

19- Billy Bremner

20- Gunter Netzer

21- Liam Brady

22- Gerson

23- Grame Souness

24- Xavi

25- Bryan Robson

26-Gianni Rivera

27- Enzo Francescoli

28- Paul Scholes

29- George Hagi

30- Kaka

31- Andrea Pirlo

32- Ryann Giggs

33- Danny Blanchflower

34- Jan Ceulemans

35- David Beckham

36- Pep Guardiola

37- Carlos Valderrama

38- Jim Baxter

39- Rui Costa

40-Johnny Haynes

41- Frank Lampard

42- Alan Hudson

43- Rivaldo

44- Frank Rijkaard

45- Dave Mackay

46- Robert Prosinecki

47- Johnny Giles

48- Juan Roman Riquelme

49- Cesc Fabregas

50- Jan Molby

 

Kaynak: http://www.dailymail.co.uk/sport/football/article-1217443/THE-LIST-Footballs-best-midfield-maestros–The-10.html

 

    Geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu Beşiktaş, bu sezon oynadığı 8 resmî maçta sadece 3 gol atabildi. Kara Kartal, bu akşam deplasmanda karşılaşacağı CSKA Moskova’yı yenerek hem kötü gidişe dur demek hem de gruptaki konumu adına avantaj yakalamak istiyor. Karşılaşma Şampiyonlar Ligi’nin standart saati olan 21:45’te değil, 19:30’da başlayacak. Bunun sebebi, Rusya’da havanın soğuk olması nedeniyle maçın geç saate sarkıtılmaması. UEFA, Rus takımlarının kendi sahalarındaki maçlarını bu sebeple 19:30’da başlatıyor. Karşılaşma Star TV’den canlı yayınlanacak.

    Bugünkü maç Beşiktaş teknik direktörü Mustafa Denizli için de ayrı bir önem taşıyor. Denizli, Fenerbahçe’nin başındayken Şampiyonlar Ligi grubunda 6 maçta “sıfır” çekmişti. Beşiktaş’ta da ilk Şampiyonlar Ligi maçında Manchester United’a 1-0 kaybeden Denizli, Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk puanlarını almak istiyor.

    Sezona kötü başlayarak taraftarlarını hayal kırıklığına uğratan Beşiktaş, Moskova soğuğundan galibiyetle çıkarak buzları eritmek istiyor.

    Haydi Beşiktaşım! Başaracak gücün var.

 

   Bosna Hersek millî maçından sonra hangimiz kahrolmadık ki? Fahri Kaplan, geçen hafta Lâfistan’da “Seneler Dörder Dörder Geçerken” başlığıyla bu kahroluşu yazdı. Bu yazı, Dünya Kupası treninin neredeyse kaçması karşısında milletçe hissettiklerimizin tercümanıydı sanki. Bu yazıya dikkate değer bir yorum Uğur Dinç’ten geldi. Katıldığım ve katılmadığım yönleri olan bu yorum, üzerinde düşünmeye değer sorular içeriyor. Ben bu yazıda bu soruları kendimce cevaplamaya çalışacak, Uğur Bey ile birleştiğim ve ayrıştığım yönlere temas edeceğim.

   Öncelikle Uğur Bey’in  yorumu hatırlayalım:

   “İmdi, öncelikle ben futboldan ümidimi kesmiş bulunuyorum.İkinci olarak, biz o kadar sportmen millet miyiz ki, spora yatırımımız ne kadar ki büyük şeyler umuyoruz?

Üçüncüsünü de yazayım hadi, sanki bizde sporculuğun –çoğu diğer iş gibi– nasıl işlediğini bilmiyor muyuz? Yani torpille, adam kayırmayla, hiyerarşik yapıda üst seviyede olanların yetenekli gençleri ya şahsî hasedler ya da sevdiğini kayırma nedeniyle alaşağı etmesiyle.

Bu altyapısal sorunları halletmeden sporumuzdan, futbolumuzdan büyük şeyler ummayalım bence.

Bütün bu kazmalıklarımıza, toplum-çaplı ahlâkî zaaflarımıza rağmen bu kadar başarımız bile fenâ değil hani bence. Bence Allah bize güzel kabiliyetler vermiş, genlerini taşıdığımız eski atalarımızın başarıları da ortada zaten; ama biz ahlâkî zaaflarımız ve de insan bedeninin eğitimini ihmalimiz yüzünden yalpalayıp duruyoruz. Önce ahlâk, önce ahlâk ve sonra bilinç.

Saygılar, selâmetler.”

***

    Öncelikle yorumuyla bize farklı perspektifler sunduğu için Uğur Bey’e teşekkür ediyorum. Benim bu görüşlerle ilgili kendi düşüncelerime gelince:

1. Futboldan ümidi kesecek bir durum yoktur. Ümidi kesmek bize yakışmaz. 

2. Evet, biz sportmen milletiz. Tarihin eski dönemlerinden beri çevik, atılgan bir millet olduğumuz su götürmez bir gerçektir. Spora, özellikle futbola yatırımımız da azımsanmayacak kadar büyüktür. Bugün Turkcell Süper Lig, Avrupa’nın en pahalı 6. ligi. Karşılığını alabiliyor muyuz?

3. Hiyerarşik yapı ile ilgili görüşlerinizde doğruluk payı maalesef yüksek. Ama bu durum, ülkenin normalleşmesi ve şeffaflaşması ile ilgili bir durum. Türkiye içinden geçtiği kritik süreci başarıyla tamamladığı takdirde her alanda olduğu gibi sporda da bu tür sorunlar asgarîye inecektir.

4. Türk futbolunun en büyük sorunu altyapı ve sistemesizlik sorunu maalesef. Çok yetenekli oyuncularımız var, ama bunlardan tam verim alamıyoruz. Böyle plansız bir ortamda da istikrar yakalayamıyoruz.

 …ve son tespit: Türkiye, bütün bunlara rağmen iyi işler yapacak potansiyele sahiptir. Ülkemizin durumu, futbol şartlarımız, oyuncularımızın yeteneği vs. açılardan grupta gerisinde kaldığımız Bosna Hersek’ten çok daha iyiyiz. İspanya dışında bizim kalitemizde bir takımın olmadığı böyle bir grupta ilk 2’ye girmemizi beklemek hakkımız. Yapamazsak da hesabını sorarız.

  Bundan sonra gereğini yapıp yapmamak Fatih Terim’e kalmış. Ve tabii Özgener’e de…

  İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez, Gökhan Zan, Cisse, Tello, Holosko, Nobre, Bobo…

  Bu isimleri niye mi sıralıyorum? Bunlar geçen sene Beşiktaş’ın şampiyon olurken ideal 11’indeki 8 futbolcusu. Ve Galatasaray karşısında bu oyuncuların hiçbiri ilk 11’de sahaya çıkmadı. Bu oyuncuların 2’si gönderildi (Zan ve Cisse), 1’i sakat(Toraman), 5’ini de Mustafa Denizli oynatmadı.

   Şampiyon takım nasıl bu duruma düşer sorusunun cevabını da bu tablo bize veriyor. Şampiyon takım sahada değil ki!..

 

   Milli Takımımız bugün 2010 Dünya  Kupası’na katılma yolunda çok kritik bir maça çıkıyor. 7 maçta 11 puan toplayan Türkiye, Bosna Hersek’in 4 puan gerisinde 3. sırada bulunuyor. Bu yüzden bugün kazanmak zorundayız. Kazanmak da yetmeyecek, Bosna’nın Estonya ve İspanya maçlarından birinde puan kaybetmesini bekleyeceğiz. Tabii bir de bizim Bosna maçıyla birlikte önümüzdeki ay oynanacak Belçika ve Ermenistan maçlarını da kazanmamız lâzım. Yani 2010 yolu kolay gömrünmüyor. Ancak ben de Terim gibi düşünüyor ve “Bu akşam Bosna’yı yenersek gruptan biz çıkarız.” diyorum.

    Düğümün çözüleceği maç bu akşam. Bosna deplasmanı kolay değil. Ama unutulmasın: “Biz zoru severiz.”

Bosna Hersek- Türkiye 

Tarih: 09.09.2009

Saat: 21:00

Stad: Bilino Polje

Yayın: Fox TV

 

   2010 Dünya Kupası’na katılmak için Milli Takımımız’ın da içinde bulunduğu pek çok ülke, büyük mğcadele veriyor. Bazı ülkeler ise şimdiden Dünya Kupası biletini cebine koydu. İşte Güney Afrika 2010’a katılmayı şimdiden garantileyen 8 ülke:

AFRİKA: Güney Afrika (ev sahibi olduğu için direk katılıyor), Gana.

ASYA: Avustralya, Güney Kore, Japonya, Kuzey Kore.

AVRUPA: Hollanda.

GÜNEY AMERİKA: Brezilya.

     Polonya’da düzenlenen Eurobasket 2009’da Basketbol Milli Takımımız gruptaki ilk maçında Avrupa basketbolunun önde gelen ekiplerinden Litvanya ile karşılaştı. Son saniyesine kadar nefes nefese devam eden karşılaşmadan 12 Dev Adam 84-76 galip ayrılmayı bildi. Türkiye böylece gruptan çıkma yolunda önemli bir rakibini yenmiş oldu. İnanıyoruz ki 12 Dev Adam turnuva boyunca yüzümüzü güldürmeye, bizi kenetlemeye devam edecek. 

     Grubumuzdaki diğer maçta ise ev sahibi Polonya, Bulgaristan’ı 90-78 mağlup etti. 

    Geçen sene bütün kupaları toplayan Barcelona’nın  dünyanın en iyi santrforu olarak gösterilen İbrahimovic’i de kadrosuna katması büyük yankı uyandırmıştı. Kendisinden beklentiler yüksek olan Boşnak asıllı İsveçli golcü La Liga’da çıktığı ilk maçta golle tanıştı. İspanya Ligi’nin ilk haftasının kapanış maçında Barcelona Sporting Gijon’u 3-0 yenerken takımın son golü 82. dakikada İbrahimovic’den geldi. Barca’nın diğer golleri ise 18. dakikada Bojan Krkic ve 42. dakikada Keita’dan geldi.  

    Zlatan İbrahimovic öyle bir golcü ki 6 senedir hangi takımda oynasa o takım sezonu şampiyon tamamlıyor. Ajax, Juventus ve İnter’de bu böyle oldu. Bakalım Barcelona’da da seri devam edecek mi?

 

   2009-2010 sezonu Şampiyonlar Ligi grup kuraları çekildi. Beşiktaş, B grubunda Manchester United, CSKA Moskova ve Wofsburg ile eşleşti. Bu takımları kısaca değerlendirecek olursak;

    Manchester United: İngiltere’de son 3 sezonun şampiyonu. Geçen yılın Şampiyonlar Ligi finalisti. Futbolseverlerin yakından tanıdığı United hakkında fazla söze gerek yok. Birinci torbanın hepsi güçlü takımlar olduğu düşünülürse United’ın gelmesinden şikâyetçi olmanın da anlamı yok. İlk maçta İnönü’de tarihî bir zafer bekliyoruz Beşiktaş’tan.

   CSKA Moskova: İkinci kategoride gelebilecek en uygun rakiplerden biriydi. Canımı sıkan tek yanı ise Fenerbahçe’yi çalıştırdığı dönemde Beşiktaş’a karşı devamlı kazanan Zico’nun CSKA’nın başında olması. Ama Mustafa Denizli’nin tecrübesi de Zico’dana z değil.

   Wolfsburg: Beşiktaş, dördüncü torbanın en güçlü takımı ile eşleşti. Böylece kuralardaki şanssızlığı bir kez daha Kartal’ın yakasını bırakmadı. Ama şikâyet etmek yersiz. Sonuçta başarı hedefleniyorsa bahanelerden uzak durulmalı, engeller bertaraf edilmeli.

   Beşiktaş’a Şampiyonlar Ligi’nde başarılar. İnanıyoruz sana Kara Kartal! 

   Bu akşam Avrupa Ligi gruplarına katılmak için mücadele veren 4 takımımızın maçı var. Futbolseverler, büyük bir heyecanla bu maçları bekliyor. İşte günün programı:

   19:45 Trabzonspor – Toulouse  (Futbol Smart)

   21:00 Sivasspor – Shakhtar Donetsk (Show Tv)

   21:30 Sion – Fenerbahçe (Euro Futbol)

   21: 45 Galatasaray – Levadia Tallinn (Futbol Smart)

   Tahminlerime gelince: Fenerbahçe ve Galatasaray fazla zorlanmadan turu geçerler. Sivasspor’a ne yazık ki pek şans veremiyorum. Trabzonspor, Toulouse karşısında favori değil, ancak Touluse’u eleyebilecek potansiyele sahip. Benim sonucunu en fazla merak ettiğim ve kestirmekte zorlandığım maç Trabzonspor – Toulouse karşılaşması.

   Bütün takımlarımıza başarılar.

 

    Yediğim yemekten sonra rehavet basmış, uzandığım kanepede yarı uyur yarı uyanık vaziyetteydim. Ekranda 9:58’i görünce birden fırladım yatağımdan. Gözlerime inanamadım! Nasıl bir adam bu dedim kendi kendime. Az önce yavaş yavaş kapanan gözlerim bir anda fal taşı gibi açılmıştı. Tamam, 100 metre rekoru kırılırdı. Hele rekorun sahibi Usain Bolt, tekrar kırardı. Kırardı da bu rekor hep 1-2 salise, olmadı 3 salise geliştirilirdi. Maurice Green 1999’da Donovan Bailey’in rekorunu 5 salise geliştirerek 100 metreyi 9:79’da koştuğunda bu rekorun kolay kolay kırılamayacağı konuşuluyordu. Asafa Powell, o rekoru iki kez kırmıştı. Ama Jamaikalı Usain Bolt, iki senedir herşeyi alt üst etti. Geçen sene önce 9:72 sonra da etrafına bakınarak, şovunu yaparak 9:69 koşmuştu. Bu sene biraz daha ciddiye aldı ve rekorunu tam 11 salise; evet, evet tam 11 salise geliştirerek 100 metreyi 9:58’de koştu. Geçen sene şov yapmak yerine daha ciddi koşsan daha iyi derece yapardın diyen gazetecilere verdiği cevap hâlâ aklımda: “Rekor benim değil mi istediğim gibi kırarım size ne!”

    Usain Bolt, rekorları istediği gibi kırıyor. Böyle bir atleti izleyebildiğimiz için çok şanslıyız.

    ***

100 metre dünya rekorları:

 9″95 Jim Hines (Usa), 14/10/68 a Città del Messico
9″93 Calvin Smith (Usa), 03/07/83 a Colorado Springs (Usa)
9″92 Carl Lewis (Usa), 24/09/88 a Seul
9″90 Leroy Burrell (Usa), 14/06/91 a New York
9″86 Carl Lewis (Usa), 25/08/91 a Tokyo
9″85 Leroy Burrell (Usa), 06/07/94 a Losanna (Svizzera)
9″84 Donovan Bailey (Can), 27/07/96 ad Atlanta (Usa)
9″79 Maurice Greene (Usa), 16/06/99 ad Atene
9″77 Asafa Powell (Jam), 14/06/05 ad Atene
9″74 Asafa Powell (Jam), 09/09/07 a Rieti
9″72 Usain Bolt (Jam), 31/05/08 a New York
9″69 Usain Bolt (Jam) 16/08/08 Pechino
9″58 Usain Bolt (Jam) 16/08/09 Berlino

         Kaynak: acetobalsemico.blogspot.com

 

   İlk 2 haftadaki görüntüye bakınca şampiyonun kim olacağı ile ilgili yorum yapmak gerçekten çok zor. Bu sene Trabzonspor ve Sivasspor’un geçen seneki görüntülerinden uzak kalacağı görülüyor. Ancak üç büyüklerin arasında müthiş bir yarış bizi bekliyor. Bursaspor da bu sene Sivasspor’un son iki yılda yaptığını yapabilir. Ancak 5. şampiyon olmaları zor görünüyor. Çünkü Galatasaray ve Fenerbahçe yaptıkları transferler ve doğru hoca seçimleriyle çok iddialı konuma geldiler. Beşiktaş ise şampiyon takımının üstüne Nihat ve Fink gibi önemli isimleri transfer etti (yine de bir oyun kurucu ve bir golcüye ihtiyacı var siyah beyazlıların).

    Bu sezon bizi rekabetin yüksek olduğu bir lig bekliyor. Umarım bu rekabetin yanında kalite de eksik olmaz.

10
Ağu

Bu Sene Bursaspor’u İyi İzleyin

   Yazar: Metin Topçu Tags: ,

 

   Geçen sezon Ertuğrul Sağlam geldikten sonra büyük bir çıkış yakalayan Bursaspor, bu sezon da kadrosunu yerinde transferlerle takviye etti.

    Ertuğrul Sağlam geçen sezonun ortasında geldiği Bursaspor’la büyük bir çıkış yakalamış, Timsahlar ligi 6. sırada bitirmişti. Öyle bir çıkıştı ki ikinci yarının puan durumu yapıldığında Bursaspor Beşiktaş’ın ardından ikinci sırada yer alıyordu.

    Turkcell Süper Lig’de 2009-2010 sezonunun ilk haftasında evinde kazanan tek takım Bursaspor oldu. Timsahlar, 1-0 geriye düştükleri Kasımpaşa maçını Zapotocny ve Sercan’ın golleriyle çevirerek lige iyi bir başlangıç yaptılar.

    Büyükler arasında sıralama nasıl olur bilmem ama iki senedir Sivasspor’un yaptığını bu sene Bursaspor yapacak gibi görünüyor. Hatta belki de Sivas’ı da geçerek 5. büyük olmayı başarır Timsahlar. Fahri Kaplan’ın geçen haftaki güzel yazısında anlattığı Bursa şehri bu unvanı fazlasıyla hakediyor.

    Başarılar Ertuğrul Sağlam hocam! Bir Beşiktaşlı olarak seni her zaman destekliyorum. Adam gibi kişiliğinle bütün futbolseverlerin kalbinde taht kurdun. İnanıyorum ki Bursaspor’la hakettiğiniz başarıları yakalayacaksınız.

 

   Beşiktaşlıyım. Beşiktaşlı olmakla da hep gurur duydum. Her taraftar, tuttuğu takımın çeşitli vasıflarıyla  gurur duyar. Kimisi başarıyla övünür, kimisi parayla. Kimisi de bunların çok üstünde değerler arar ki, Yıldırım Demirören’in sık sık bahsettiği ama uygulayamadığı “Beşiktaşlılık duruşu” kavramı bu önemli değerleri içermektedir. Bu duruşu Süleyman Seba’da görmüştük. Bu duruşu Ertuğrul Sağlam’da gördük. İstifa konuşması futbolun gökkubbesine bırakılan bir hoş sadâydı. Bu konuşma, “adam gibi bir adam”ın içindeki geniş, derin ve güzel dünyayı dışa çıkarmış ; bu vasıfların kıymetini bilenlerin kalbini fethetmişti.

   Bu duruşun sahiplerinden biri aramızdan ayrıldı geçen gün. Vedat Okyar hem kişiliği hem futolculuğu hem de Beşiktaşlılığıyla unutulmazlar arasında yerini aldı. Onu sadece Beşiktaşlılar değil, bütün futbolseverler sevgi ve saygıyla anacaklar.

   Şu hadise karşısında tüyleri diken diken olmayacak Beşiktaşlı, bırakın Beşiktaşlıyı futbolsever var mıdır:

   Bir maçta tartışmalı bir pozisyonun ardından hakem Vedat Okyar’a “Tekme attın mı?” diye sorar. O da “Evet” cevabını vererek sahayı terketmek zorunda kalır. Vedat Okyar bu olayı “Hakeme Beşiktaş formasıyla yalan mı söyleyecektim utanmadan?” diyerek açıklar.

   Beşiktaş formasının asaletini, kıymetini bilenlerdendi Vedat Okyar. O formayı taşımak nedir iliklerine kadar hissediyordu. “Beşiktaşlılık”ın başarının ve paranın önüne doğruluğu, sadakati, tutkuyu, aşkı, vefayı geçirebilmeyi gerektirdiğini; diğerleri sonra geldiğini biliyordu.

   Süleyman Seba, Ertuğrul Sağlam, Vedat Okyar, Sanlı Kaptan ve diğerleri… Sizler binbir kire bulanmış  futbol dünyasında Beşiktaş’ın beyazı kadar beyaz, siyahı kadar asil bir duruşu: “Beşiktaşlılık duruşu”nu her yönüyle gösteren müstesna şahsiyetler! Kalbinin pompaladığı kan siyah beyaz olan büyük taraftar sizleri unutmuyor, unutamaz, unutmayacak.

   

   Şanlı Beşiktaşım! Sana lâyık olanlar yönetmeli seni. Seni sen yapan değerleri bilenler yönetmeli. Bu taraftarın çifte kupadan çok öte şeyler beklediğini bilenler yönetmeli.  

     “Önce müslümanım sonra elhamdülillah Beşiktaşlıyım” diyen Vedat abi; güzel insan, büyük Beşiktaşlı! Allah kabrini nurla doldursun, seni orada da Beşiktaşı’tan ayırmasın. Ölümle yaşamı ayıran çizginin siyahla beyazı ayıramadığı yerde rûhun şâd, mekânın cennet olsun!

   Son yıllarda futbol severler Avrupa’nın belli başlı liglerini izleyebiliyor, dünya markası takımların üst düzey oyunlarıyla futboldan daha çok zevk alabiliyorlar.

   Yeni sezonda da kanallar Avrupa’nın belli başlı liglerini yayınlamak için şimdiden harekete geçti, anlaşmalar yaptı. Beş büyük ligin önümüzdeki sezon hangi kanallarda yayınlanacağı belli oldu. Turkcell Süper Lig ise ocak ayına kadar Lig TV’de olacak. (Ocak ayındaki ihaleyle el değiştirebilir) 

  İşte ligler ve yayınlanacağı kanallar:

   La Liga (İspanya) : NTV – NTV Spor

   Premier Lig (İngiltere): Spor Max (Digitürk)

   Bundesliga (Almanya): TRT

   Serie A (İtalya) : ? (Müjde! NTV Spor Serie A’yı aldı.)

   Fransa : Kanal A

  

Beşiktaş’ın şimdiden efsane olmuş taraftar grubu ÇARŞI, ürettiği tezahüratlar, nükte ve incelik dolu pankartlarıyla Türk futbolunda klişeleşmiş taraftar tipini rafa kaldırdı, kaldırmaya da devam ediyor. İşte Michael Jackson’un ölümü üzerine ÇARŞI’nın hazırladığı pankart:

Michael Jackson'a Çarşıdan ilginç pankart!

 

      Lig’de ve Türkiye Kupası’nda mutlu sona ulaşarak 2008-2009 futbol sezonuna damgasını vuran Beşiktaş, dün İnönü’de düzenlenen muhteşem törenle şampiyonluk kupasını havaya kaldırdı.

     Beşiktaş’ın 6 yıl sonra gelen şampiyonluğu Türkiye’nin her yerinde coşkuyla kutlanıyor.

     Ne mutlu Beşiktaşlıyım diyene!

     .

     Beşiktaşlıyız Beşiktaşlı!

     Anlayamaz kimse bu aşkı

     Bekçisiyiz kopa kıyamet

     Siyah Beyaz bize emanet.

 

    Dün akşam oynanan Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona Manchester United’ı ezici bir oyunla 2-0 yenerek kupaya ulaştı. Barcelona’nın golleri Etoo ve Messi’den geldi. 9 golle Şampiyonlar Ligi gol kralı olan Messi maç öncesindeki Messi mi Ronaldo mu sorusuna en güzel cevabu verdi. Maçı yorumlayan Rıdvan Dilmen’in dediği gibi: “Şu an dünya üzerindeki futbolcular ikiye ayrılıyor. Messi ve diğerleri…”

    Barcelona böylece Avrupa’nın en büyük kupasını 3. kez kazanmış oldu. Tebrikler Barca!

27
May

Tebrikler Luce!

   Yazar: Metin Topçu

 Lucescu pişmanlığı ilk değilmiş...

   Galatasarayla Süper Kupa’yı aldı, şampiyon oldu, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadı gönderildi. Beşeiktaş’la şampiyon oldu, UEFA Kupası’nda çeyrek final oynadı gönderildi. Türkiye’den ayrılınca Shakhtar Donetsk’in yolunu tutan Lucescu 5 yılda 3 şampiyonluk yaşadı.

    Ve geçen hafta tekrar Türkiye’ye geldi Lucescu. Ancak bu sefer bir Ukrayna takımının, Sahakhtar Donetsk’in başında. Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan UEFA Kupası finalinden zaferle ayrıldı.  Tebrikler Luce! Seni gönderenlere güzel bir ders verdin. Tüm bu başarılarına rağmen o mütevazi ve olgun tavrın gerçekten takdiri hakediyor. Umarım bir gün tekrar Türkiye’ye dönersin.

 

  Futbolseverleri bu haftadan itibaren 3 hafta boyunca çarşamba günleri müthiş finaller bekliyor. Sözü fazla uzatmadan bu 3 maça göz atalım isterseniz:

 13 Mayıs 2009: İki ezelî rakip, Türk futbolunun iki güzide kulübü Beşiktaş ve Fenerbahçe saat 20:00’de İzmir Atatürk Stadı’nda Türkiye Kupası için karşı karşıya geliyor. İki takım 2006 senesinde de Türkiye Kupası finali oynamış, kazanan Beşiktaş olmuştu. Fenerbahçe kupayı 26 yıldır müzesine götüremiyor. Bu durumun rakip taraftarlarca alay konusu olması (bkz. en alttaki fotoğraf) Fenerbahçe’yi ne kadar hırslandıracak göreceğiz.

20 Mayıs 2009: Kadıköy’de Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak UEFA Kupası finalinde Türkiye’de iki takımı şampiyon yapan Mircea Lucescu’nun takımı Shakhtar Donetsk ile Werder Bremen saat 21:45’te karşı karşıya geliyor. Başarılar Luce! (Kupa yabancıya gitmesin değil mi? 😉 )

27 Mayıs 2009: Futbol kalitesinin en yüksek olduğu turnuva olan Şampiyonlar Liginin en önemli maçı, yani finali… Barcelona ile Manchester United’ın karşı karşıya geleceği bu müthiş karşılaşma Roma Olimpiyat Stadı’nda saat 21:45’te başlayacak.

      KİM KAZANIR?

    Böyle finallerde ne olacağını kestirmek pek mümkün olmasa da bu 3 finalde kazanacağını düşündüğüm takımlar Beşiktaş, Shakhtar Donetsk ve Barcelona.

      Peki sizce kimler kazanır? Yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

 

     Önceki akşam Barcelona’nın son dakika golüyle tur atladığı Chelsea-Barcelona karşılaşmasına maçın hakemi Norveçli Ovrebo damga vurdu. Chelseali futbolcuların penaltı beklediği 5 pozisyonun hiçbirinde düdüğünü çalmayan Ovrebo’ya maç sırasında ve maç sonrasında Chelsealilerden büyük tepki vardı. Bu tepkilerin en ilginci ise Barcelona’nın son dakika golünden sonra 90+5. dakikada hakemin gözünün önündeki elle müdahaleye penaltı düdüğü çalmaması sonrasında Michael Ballack’ın hakemi kovalaması oldu. Hakemin üzerine yürüyen Ballack tam hakemi sarsacaktı ki son anda kendisini tuttu ve hakemi yakın temasa alarak kovalamaya başladı. Ovrebo ise geriye dönüp Ballack’ı uyarma cesaretini kendinde bulamadı ve güya pozisyonu takip etmek için hızla kaçmaya başladı. O kaçarken Ballack arkadan kovalıyordu.

 

   Bir çok kişi tarafından erken final olarak nitelendirilen Chelsea-Barcelona eşleşmesinde gülen taraf Barca oldu. İlk maç Nou Camp’ta 0-0 sonuçlanırken Londra deplasmanında Barcelona İniesta’nın fotoğrafta görülen son dakika golüyle 1-1lik beraberliği sağlayarak adını finale yazdırdı.

    Avrupa’nın en iyi hücum gücüne sahip takımı olan Barcelona’yı 180 dakika boyunca çok iyi durduran Chelsea ikinci maçın uzatma dakikalarında yediği golle yıkıldı. Bazı kimseler Chelsea’nin bu katı futbolunu eleştirseler de Barcelona’ya karşı ancak böyle oynanabilirdi. Aksi takdirde Real Madrid”in yaşadığı 6-2lik hezimetin bir benzerini Hiddink’in göze alması gerekirdi.

     Geceye damgasını vuran isim ise maçın hakemi Ovrebo oldu. Chelsea’nin 2’si net 3’ü tartışmalı 5 tane penaltısını es geçen Ovrebo’nun Barcelonalı Abidal’e göstrdiği kırmızı kart da tartışmalıydı. Maçtaki en ilginç kare ise 90+5. dakikada hakemin Chelsea’nin 5. penaltısını da vermemesi üzerine Ballack’ın hakemi tartaklamak üzere üstüne yürümesi ama son anda hakemi dövmekten vazgeçip sadece kolları arasına almasıydı.

      Bu unutulmaz maçın ardından 27 Mayıs 2009’da oynanacak Şampiyonlar Ligi finalinin adı belli oldu: Manchester United-Barcelona.

 

   Mircea Lucescu… Galatasaray ve Beşiktaş’ı üstüste şampiyon yapmasına, her ikisiyle de Avrupa’da çeyrek final oynamasına (GS ile Şampiyonlar Ligi’nde, Beşiktaş ile UEFA’da) rağmen ikisinden de anlamsızca gönderilen teknik adam. İşte o Lucescu, önümüzdeki ay tekrar İstanbul’da olmaya çok yakın. Ama bu kez Türk takımlarından birinin değil, bir Ukrayna takımının başında.

     Uefa Kupası 4.turunda Zico’nun takımı CSKA Moskova’yı eleyen Mircea Lucescu’nun çalıştırdığı Sahkhtar Donetsk, çeyrek finalde de Eric Gerets’in takımı Marsilya’yı iki maçta da mağlup ederek safdışı bıraktı. Yani Türkiye’de şampiyonluk yaşamış 3 eski hocanın karşılaşmasından galip çıkan Lucescu oldu.

     Bu sonuçla o korkak futbol oynatan, karizması eksik (!) Lucescu, Kadıköy’deki finale bir adım daha yaklaştı.

     Lucescu ile ilgili bir değerledirmemi daha paylaşmak istiyorum: Mircea Lucescu, tarihinde 1 şampiyonluğu olan Shakhtar Donetsk’i ilk çalıştığı sezon ikinci şampiyonluğuna ulaştırdı. Sonraki sezon takım 2. olsa da bizdeki gibi apar topar gönderilmedi Lucescu. Kendine olan güveni boşa çıkarmayan Lucescu, sonraki iki yılda da takımını şampiyon yaparak 4 sezonda 3 şampiyonluğa ulaştı. 5. sezonunda da UEFA Kupası finali için sadece bir adımı kaldı. Aynı durumdaki Beşiktaş ilk sezon takımın başında şampiyonluğa gidenn Lucescu’yu ikinci sezon takım şampiyon olamayınca hemen göndermişti. Ve o gittikten sonra 5 sezonda hiç şampiyon olamadı. Bu sene yeni yeni toparlıyor kendini. Ya Galatasaray? Avrupa’da bir daha çeyrek final görebildi mi? Lucescu’nun Galatasaray’daki 2. yılında elinde dar bir kadroyla Şampiyonlar Ligi grubunu geçip ikinci tur gruplarına kalmasına rağmen şu an eldeki yıldızlarla dolu kadronun Şampiyonalr Ligi önelemesini bile geçemediğini düşünürsek aradaki fark çok iyi anlaşılır.

    Velhasıl bizde bu işinin ehli olmayan yönetimler oldukça bu istikrarsızlık oldukça daha çok çekeceği var Türk futbolunun.

    Son olarak Mircea Lucescu’ya UEFA Kupası yolunda başarılar diliyorum. Umarım Kadıköy’de kupayı o alır da kupa yabancıya gitmemiş olur. 🙂 Belki böylece -pek sanmam ama- bizim yöneticilerin akılları biraz başlarına gelir.