Mecaz Köprüsü
Bahaneydi bu rüzgâr/ Güneş, bal ve kehribar/ Bahaneydi bu buzdan kanat/ Erimezse kırılacak
Yıldırım Türker (1)
Şeyh Gâlib’in şu kıt’ası ile mecaz köprüsünden geçelim:
Eğer desem ki havalar açıldı geldi bahar
Murâd odur ki benimle muhabbet eyledi yar
Yâ söylesem ki çemen gonçelerle zeyn oldu
Odur garaz ki tebessümle söyledi dil-dâr(2)
(Eğer: “Havalar açıldı, bahar geldi” desem bununla söylemeyi murâd ettiğim yârin benimle muhabbet eylediğidir. Bahçenin goncalarla süslendiğini söylesem bundan maksad gönül alan sevgilinin tebessüm ederek konuştuğudur.
Bu dörtlük, şiirde maksad ifade edilirken bazı unsurların dolaylı olarak kullanılmasına işaret etmektedir. Bahar gibi, havanın açılması gibi, bahçenin goncayla süslenmesi gibi güzellikler de şâirin anlatmak istediği güzellik için bir bahanedir. Aslolan hakîkî (ilâhî) güzelliktir, mecâzî güzellik hakikî güzelliği aksettiren bir ayna olması yönüyle kıymetlidir. İsterseniz, bu mısraları mecâzî/beşerî aşkın ifadesi olarak da düşünebilirsiniz. O zaman bir mecaz, kendinden daha güzel bir ayna olan bir mecazı anlatmak için araç yapılmış olur. Gülün ma’şuk, bülbülün âşık, şarabın aşk için bir temsil olması gibi:
Sakın mey dirsem ey zâhid mey-i engûrı fehm itme
Hüner esrâr-ı ma’nâ anlamakdır lafz-ı muğlakdan(3)
(Bâkî)
(Ey zâhid, şarap dersem sakın üzüm şarabını anlama! Hüner örtülü sözden ma’nâ sırlarını anlamaktır.)
Şeyh Gâlib’in de pîri olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri, bir gazelinde ma’nâ olarak şöyle söylüyor:(4)
“Allah’ın lütfu, güzelliği şekilsiz olarak yüz gösterseydi, eğer o yarattığı bütün güzelliklerin, güzel gözlerin arkasına gizlenmeseydi, onun güzelliğine tahammül edebilir miydik? Bu sebepledir ki, peygamberler bize perdecilik ederler miydi, bize ötelerden bahs ederler miydi?”(5)
Bunun içindir ki pek çok şâir mecâzı hakikate bir köprü yapmış ve eşyadan esmâya, esmâdan müsemmaya gitmişlerdir.(6) Recâizâde Mahmud Ekrem de şöyle der:
“Bir kitâbullah-ı a’zâmdır ser-â-ser kâinât
Hangi harfini yoklasan ma’nâsı hep Allah çıkar.”
Söz bir bahane, eşya bahane… Anlatılanı okumak lâzım vesselâm.
Notlar ve atıflar:
(1)Sezen Aksu’nun söylediği bahane şarkısının sözlerinden.
(2)Şeyh Gâlib Dîvânı, Haz:Prof.Dr.Naci Okçu, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. s.595, Ankara 2011.
(3)Bâkî Dîvânı, Haz:Dr.Sabahattin Küçük, TDK Yayınları, s.327, Ankara 2011.
(4)Ma’nâ olarak, zira şiirin aslı Farsça’dır. Verilen tercüme, merhum Şefik Can’a aittir.
(5)Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr/Seçmeler, Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken Neşriyat, cilt 1, s.88, İstanbul 2009
(6)Esmâ-Müsemmâ meselesini Prof.Dr.Süleyman Uludağ, şöyle hülâsâ eder: “Esmâ-Müsemmâ: İsim-İsimlendirilen. İsimden isimlendirilene gitmek, Allah’ın isimlerini zikrederek Allah’a ermektir.” Kaynak: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Prof.Dr.Süleyman Uludağ, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005.
Fahri Kaplan
fkaplan@lafistan.com
Yazının ilk yayım yeri: Biga Doğuş BİGA, Ağustos 2014
Lütfen Yorum Yaz