Archive for Ağustos, 2015

28
Ağu

Güzel Söz Söyleyen Nerde

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

“Görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye

Söyledir mi yok cihânda bilmezem söyler mi yok” *

“Bir dil görmeyiz ki papağan gibi söz söylesin. Bilmiyorum cihanda söyleten mi yok, söyleyen mi yok!”

diyor Şeyhülislâm Yahyâ Efendi. Hele sözün ayağa düştüğü, pespâye sözlerden geçilmediği, insanların câhillerden, zalimlerden meded umup hakîkî kıymetlere bîgâne kaldığı bugünleri görse ne derdi! Gerçi bugün de ne talihliyiz ki böyle güzel sözler bırakmış nice şâirden kalan mirası döne döne okuma imkânımız var. O zaman güzel sözler söyleyen, o güzel sözden aks eden şevkle yeni sözler söylemeye  vesile olan güzel  kimselerin eserlerini okumaya devam inşaallah…


* Beytin alındığı kaynak: Şeyhülislâm Yahyâ Dîvânı, Hazırlayan: Rekin Ertem, Akçağ Yayınları, Ankara, 1995, sayfa 115, gazel 182, beyt 3.

Fahri Kaplan

fkaplan@lafistan.com

19
Ağu

İki Mısra’ ve Bir Tatlı Yaz

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

      Ahmed Hamdi Tanpınar, o kısa ve pek güzel “Bütün Yaz” şiirinin başında da sonunda da aynı huzûr verici mısra’larla bir tatlı yazın hatırasını bizlere de duyurur:

Ne güzel geçti bütün yaz

Geceler küçük bahçede (1)

          Küçük, mütevâzi ama huzûr ve ferahlıkla dolu bir bahçede tadılan bir yaz, kaç ihtişâmlı zamana bedel olmalıdır. Kuşlar ötsün, ağaçlar gölge versin, çay demlensin. Ne güzel bir yazdır o ve şâir bu mısra’larla bize öyle yazların da olduğunu ne güzel hatırlatmış, müjdelemiştir. Tanpınar, bu dünyâdan ayrılalı 53 sene olmuş ama eserleri hâlâ daha bugün yazılmış gibi döne döne okunuyor. Hani 15.asrın güzîde şâiri Necâtî diyordu ya:

 Ey Necâtî yaraşır mutribi şeh meclisinün

Raks urup okuya bu şi’r-i teri döne döne

“Ey Necâti, padişah meclisinin çalgıcısı bu taze şiiri raks eşliğinde döne döne okusa yaraşır”

Mevlâ, her ikisine de rahmet eyleye!

Fahri Kaplan

fkaplan@lafistan.com


(1) Ahmet Hamdi Tanpınar, Bütün Şiirleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005, sayfa 41.

17
Ağu

Gül ile Kül Arasında

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Şeyhülislâm Yahyâ Efendi, bir gazelinin matla’ beytinde diyor ki:

Güle baksan yüzüme dildeki âteş gül olur

Hışm edersen tutuşur cümle vücûdum kül olur *

Yüzüme gülerek baksan gönüldeki âteş, gül olur. (Eğer bana) Kızarsan (hışımla bakarsan) bütün vücûdum tutuşur kül olur.

        Âşık, sevgiliden gelecek bir güzel tavırla gönlü yanarken bile gül gibi gülmekte, mutlulukla açılmakta; sevgili ona hışm edince ise vücûdu baştan ayağa âdeta yanıp tutuşmakta, kül olmakta… Bu beyti ister Hakk’ın “Cemâl” ve “Celâl”inden gelen tecellîler ekseninde değerlendirir ve tasavvufî bir zaviyeden yorumlarsınız, isterseniz beşerî bir aşka giriftâr olmuş âşığın sevgilisine olan zarîf ve derin bağı açısından… Kadîm şiirimizde böyle farklı yorumlarla zenginleşebilecek pek çok beyit bulunduğu âşikâr. İrfân ufkumuz, derûnî zenginliğimiz (Allah’ın izniyle) ziyâdeleştikçe bu beyitler bize daha pek çok şeyler söyleyecektir.

Güzel sözleri işitenlere, okuyanlara, gönlü güzellikle dolanlara ne mutlu. Bütün güzellikler “Cemîl” (Güzel) olan ve güzeli seven Allah’dandır. O’nun rızâsına muvâfık güzelliğin peşinde olanlara ne mutlu! Rabbim, güzellikten ayırmasın!


* Beytin alındığı kaynak: Şeyhülislâm Yahyâ Dîvânı, Hazırlayan: Rekin Ertem, Akçağ Yayınları, Ankara, 1995, sayfa 89, gazel 131, beyt 1.

Fahri Kaplan

fkaplan@lafistan.com

 

14
Ağu

Melâlimi Yazdım (Şiir)

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Her ânını şiir eyledim ömrün
Her mısra’ına bir hâlimi yazdım
Rûhumun bu dünyâdan bıktığı gün
Terkettim onu, hayâlimi yazdım

Aşkın yüzünü gördüm câm-ı Cem’de
Hem kendimi bildim sarhoştum hem de
Ben her nefes o hazzı söylesem de
Ondan da tatlı, melâlimi yazdım

                                     Fahri Kaplan


Şiir, “MÂΔ Dil-Edebiyat ve Kültür Dergisi’nin 7. sayısının (Kış 2010) 33. sayfasında yayımlanmıştır.  
fkaplan@lafistan.com 

Bugün daha ziyade “divan şiiri” olarak tabir ettiğimiz klâsik Türk şiiri, bazı şairlerin elinde iç içe manalarla bir girdabı andırırken bazı şairlerde de ses unsurunun öne çıktığı bir şiir olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğrusu bu şiir, gerek ses, gerek mânâ, gerek belâgat vb. açılardan çok doyurucu ve çeşitli örnekler vermiştir. Bu yazıda ele alacağımız şiir örneği ise kafiyedeki ses tekrarlarıyla dikkat çeken “kendine has/müstesnâ” bir şiir örneğidir. “Ferruh” mahlaslı şâire ait bu şiirin metnini, İskender Pala’nın “Divan Şiiri Antolojisi” adlı eserinden almış bulunuyoruz.(İskender Pala, Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999, sayfa 290)

Dilerseniz önce şiiri okuyalım ve ardından üzerinde konuşalım:

        GAZEL-İ FERRUH

Bir kezin hâlime ey şeh bak a bak bak bak a bak
Beni cevr odına yeter yak a yak yak yak a yak

Dün ü gün odda durur uş bu cefâ sac ayağı
Kaynadım gam kazanında laka lak lak laka lak

Dil ü cânın kahrın odına tutuşur kav gibi
Bu cefâ çakmağı dostum çak a çak çak a çak

Mihnetinden feleğin bir demir örs oldu yürek
Dokunur gam çekici tak taka tak tak taka tak

Eyle Ferruh kuluna şâhım inâyetle nazar
Boynuma zülf kemendin tak a tak tak tak a tak

*****

Şiirin kafiyesinin yansımalı seslerin tekrarlarıyla oluşmuş olması ve bu tekrardan oluşan -neredeyse tabîî- âhenk dikkatinizi çekmiş olmalıdır. Bu ritim üzerinde beyitleri değerlendirirken de durmak niyetindeyiz. Ancak bu şiiri kendine has kılan bu özelliği en başta da belirtmeden geçmek istemedik.

Şimdi beyit beyit şiiri ele alalım:

1. Bir kezin hâlime ey şeh bak a bak bak bak a bak

     Beni cevr odına yeter yak a yak yak yak a yak

Mânâ: “Ey sevgili bir kez hâlime bak ve beni cevr (sıkıntı, cefâ) ateşinde yak, yeter [artık]!”

Şair, sevgilinin yüz vermeyişinden şikâyetçi. Klâsik Türk şiirinde genellikle âşık sevgilinin cefâsından şikâyet etmez. Hatta çoğu kez onu lütuf bilir ve insanı olgunlaştıran aşk sürecinin tabîî bir hâli sayar ve seve seve kabullenir. Âşık için asıl kötü olan sevgilinin ona yüz vermemesi, onu muhatap almamasıdır. Burada da şair adeta: “Yeter, artık hâlime bak benimle biraz ilgilen ve beni gerekirse aşkının cefâ ateşinde yak, pişir olgunlaştır. [Bana istediğin cefâyı et, ama ne olur bir kez hâlime bak.]” demekte. “Bak a bak bak bak a bak” ifadesindeki ritmik seslerle sevgiliye dikkat çekici bir sesleniş çağrıştırılmış olunuyor. “Yak a yak yak yak a yak” kısmı ise yakmak fiiili etrafında bu ritmik sesin kafiyesi ve tamamlayıcısı durumunda.

2. Dün ü gün odda durur uş bu cefâ sac ayağı
Kaynadım gam kazanında laka lak lak laka lak

Mânâ: “Bu cefâ sac ayağı gece gündüz ateşte durur. (Böylece ben) Gam kazanında laka lak lak laka lak (sesleriyle) kaynadım.”

Cefâ, gam kazanını ayakta tutan bir sac ayağı olarak görülmekte. Âşık (şâir), bu gam kazanında laka lak lak laka lak kaynamakta. Bu mısralar bir bakıma âşığın aşk yolunda çekilen sıkıntılarla pişme macerasının bir ifadesi olarak da görülebilir. Kaynamanın ifade edilişi de suyun fokurdamasından mülhem ritmik seslerle yapılmış: laka lak lak laka lak! Böylece şiirin umumî âhengine de uyum sağlanmış, ritmin devamı tesis edilmiş oluyor.

3. Dil ü cânın kahrın odına tutuşur kav gibi
Bu cefâ çakmağı dostum çak a çak çak a çak

Mânâ: (Ey) Dostum! Bu cefâ çakmağı Gönül ve canın kahrının ateşine kav gibi çak a çak çak a çak tutuşur. 

Cefâ bu kez de yakıcılığı yönüyle çakmağa benzetilmiş. Kav kelimesinin anlamı ise Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde şu şekilde veriliyor(1): “Ağaçların gövdesinde veya dallarında yetişen bir tür mantardan elde edilen ve çabuk tutuşan, süngerimsi madde.”  Kavın kolayca tutuşan yapısı ile âşığın hassasiyet kazanmış yapısı arasında paralellik düşünmek mümkün görünüyor. Çakmak kelimesi adı üstünde “çak” sesi ve “çak-” fiili ile özdeşleşmiş bir kelime. Gazelin rediflerindeki ritmik seslerin de bu beyitte bu ses üzerinden gitmesi beyitteki manâ ve ses kaynaşmasını ikmâl eden bir hususiyet arz ediyor.

4. Mihnetinden feleğin bir demir örs oldu yürek
Dokunur gam çekici tak taka tak tak taka tak

Mânâ: “Yürek, feleğin mihnetinden bir demir örs oldu. Gam çekici (o örse) “tak taka tak tak taka tak” (sesleri ile) dokunur.

Örs, TDK’nın internet sitesinde: “Biçimleri yapılacak işe göre değişen, üzerinde maden dövülen, çelik yüzeyli, demir araç” (2) olarak tanımlanıyor. Şair, yüreğini bir demir örse, çektiği sıkıntıları da yürek örsünü döven bir çekice benzetmiş; bu çekici de gam çekici olarak adlandırmış. Bu gam çekici yürek örsüne vururken de “tak taka tak tak taka tak” şeklinde sesler çıkarmakta ki bununla demiri döven çekiç sesi bize verildiği gibi “canına tak etmek” deyimi de çağrıştırılmakta. Böylece hem şiirin redifindeki âhenk devam ettirilmiş ve hem ilk anlam hem de çağrışım ustaca kurgulanmış görünüyor.

5. Eyle Ferruh kuluna şâhım inâyetle nazar
Boynuma zülf kemendin tak a tak tak tak a tak

Mânâ: Ey şâhım [sevgilim]! Ferruh kuluna yardımınla nazar eyle ve boynuma saçının kemendini tak a tak tak tak a tak!

Sevgili şâh, âşık da şâhın (sultanın) kulu olarak ifade edilmiş. Şâir (âşık), şâh olan sevgiliden kuluna bakıp (onun hâlini görüp) yardım etmesini istiyor. Bu yardımın nasıl olacağı da ikinci mısrada ifade ediliyor. Şâir (âşık), sevilisinden saçlarının kemedini boynuna takmasını istiyor. Zira kullar (köleler), şâhlarının (efendilerinin) kaydı altındadırlar. Zaten ilk mısrada da âşık kendisini kul, sevgilisini şâh olarak ifade etmişti. Dîvân şiirinde çokça kullanılan bir güzellik unsuru olan saç, “perişan, düzensiz, dağınık,  uzun vs. durumlarıyla âşıkın aklını başından alır, esir eder, perişan eder.”(3) Burada şâirin, sevgilinin zülfüne (saçına) bağlanmayı bizzat istediği, bunu sevgiliden bir yardım talebi olarak dile getirdiği görülüyor. İlk beyitteki değerlendirmede de ifade edildiği gibi âşık için sevgilinin cefası onun âşığa olan ilgisini kesmediğinin göstergesi olduğu için âşık onu lütuf bilir, aşk yolunda pişme sürecinin tabiî bir hâli sayar. Yeter ki sevgili onu terkedip, ilgisiz bırakmasın.

Değerlendirme

Ferrruh’un bu gazelinin en belirgin özelliği kafiyesindedir. Şiirin kafiyesini “laka lak lak laka lak”,  “tak taka tak tak taka tak” gibi yansıma sesler, yâhud “bak a bak bak bak a bak”, “yak a yak yak yak a yak” gibi emir cümleleri  oluşturur. Bu da alışılagelmedik ve tek başına bir anlam ifade etmeyen kelimelerin gazele âhengini vermesi demek olur ki “müstesnâ ritimde bir gazel” dememizin sebebi de budur. Şiirde  âşığın çektiği ızdırâbın yansıma seslerle veya yansıma hissini veren emir ifadeleriyle çağrıştırıldığı dikkat çeker.

Şiirdeki duygular, klâsik Türk şiirinin en temel mevzuu olan aşkın ve aşka dair ızdırabın ortaya çıkardığı duygulardır. Âşık gam kazanında kaynar, cefâ çakmağıyla yanar, gam çekici canına tak eder, sevgilinin boynuna kemendini takmasına râzıdır; yeter ki bir kez hâline baksın. Ancak belirtildiği gibi bu şiirin orijinal tarafı, işlediği duygulardan ziyâde bu duyguları ifadede ve yansıtmada kullandığı müstesnâ yöntemdir. Bunu da edebî, estetik, güzel bir tarzda yapmıştır. Hakkında bu şiir dışında bilgi sahibi olmadığım Ferruh’a kalemine sağlık diyor, kendisine Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemîn’den ganî ganî rahmet diliyorum. Bu vesileyle bu güzel şiiri bir kez daha paylaşmak istiyorum:

    GAZEL-İ FERRUH

Bir kezin hâlime ey şeh bak a bak bak bak a bak
Beni cevr odına yeter yak a yak yak yak a yak

Dün ü gün odda durur uş bu cefâ sac ayağı
Kaynadım gam kazanında laka lak lak laka lak

Dil ü cânın kahrın odına tutuşur kav gibi
Bu cefâ çakmağı dostum çak a çak çak a çak

Mihnetinden feleğin bir demir örs oldu yürek
Dokunur gam çekici tak taka tak tak taka tak

Eyle Ferruh kuluna şâhım inâyetle nazar
Boynuma zülf kemendin tak a tak tak tak a tak

(Şiirin alındığı kaynak: İskender Pala, Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999, sayfa 290)


Atıflar:

(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.4ffbe7118bcaa0.27442728

(2) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5003c3d3baa060.41487199

(3) İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, 13. Basım, Aralık 2004, İstanbul, sayfa 384.


* Tam metin olarak yayımladığımız bu yazı, daha önce yine “Lâfistan”da (www.lafistan.com) dört bölüm hâlinde yayımlanmış olup yazı üzerinde ufak düzenlemeler yapılmıştır.

 

Fahri Kaplan

fkaplan@lafistan.com

Tags: , ,

13
Ağu

Câhile Açılma

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Kanûnî devrinde ismini duyurmaya başlayan, şiiri hâlâ dillerde hoş bir sadâ olarak yankılanan, sâhîfe-i âlemde adını “Bâkî” bırakmış söz sultanı şâir, bir beytinde şöyle diyor:

Derûnun pür-ma’ârif hem-nişînin merd-i ârif kıl

Açılma ey yüzü gül şahs-ı nâdâna kitâb-âsâ  (Bâkî) *

“İçini ma’rifet dolu eyle, oturduğun kimseleri de ârif kişilerden seç. Ey gül yüzlü, kitap gibi câhil kişiye açılma.”

Câhil kişinin kitapla ilgisi olmadığından kitap ona açılmamaktadır. Şâir, bize de kitap gibi olmamızı telkîn ediyor bu beyitte. Beyitten şöyle bir anlam da çıkabilir: C’ahil kişi her ne kadar kitap okumasa da sayfalarını karıştırdığında kitap ona açılacaktır. Çünkü kitabın bu hususta bir ihtiyârı yoktur. ârif kişi ise bu hususta seçici olmalı ve câhillerle, kendini bilmez; laftan, güzellikten anlamaz, irfânı kıt kimselerle düşüp kalkmamalı, onların uygunsuz davranışlarıyla arasına mesafe koymalıdır. Hele câhile kendini açması, içindeki sırrı, cevheri nâ-ehle (ehil olmayana) emanet etmek demektir. Emanet ise ehline verilmelidir.
Ben böyle okudum bu beyti, başka gözle okuyanlar neler söyler, kim bilir!

 


* Beytin alındığı kaynak: Bâkî Dîvânı, Hazırlayan: Prof. Dr. Sabahattin Küçük, Kültür ve Turizm Bakanlığı E-kitap, s.73, Gazel 2/3.

E-kitaba erişim adresi: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10596,bakidivanisabahattinkucukpdf.pdf?0

 

Fahri Kaplan

fkaplan@lafistan.com

 

11
Ağu

Hasretle Kalan Can

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Edirne Mevlevîhânesi şeyhi Neşâtî’nin ayrılık hüznünü ve acısını anlattığı pek zarif bir beyti vardır. Hatta bu beyt ile başlayan şiir, baştan sona zerâfettir; hüzünden süzülen bir güzelliktir:

Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile (Neşâtî)

Sevgili olmayınca, sevilenden ayrı düşünce dost sohbetinin bile tadı kalmadığı öyle içli ifade ediliyor ki, böylece bir araya gelen kelimeler âdeta canlanıyor da  bu acıyı okuyanın iç dünyasına aksettiriyor. Ve: “Ayrılık bir beyitte böyle halisçe ifade edilebilir.” dedirtiyor. Sondaki “bile”ler de bu hüzün sofrasının adeta tuzu biberi oluyor. Söyleyecek çok söz var belki ama bu şiir karşısında ne söylesem sanırım  hüzünlü ve mânâlı bir sükûtun yerini tutmayacak. Mevlâ, Neşâtî Dede’ye rahmet eyleye.

Fahi Kaplan

fkaplan@lafistan.com

8
Ağu

Kirpiğe Su Vermek

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Münâcât ile başladığımız gün gün beyit yolculuğuna Peygamber Efendimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- için yazılmış bir beyitle, yani bir naat beytiyle devam edelim inşaallah. Beyit Fuzûlî’nin meşhûr “Su Kasidesi”nden ve şöyle:

“Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n’ola
Zâyî olmaz gül temennâsıyle virmek hâre su”  (Fuzûlî)

“(Yâ Rasûlallah -sallallahü aleyhi ve sellem- ! Senin o gül) Yanağını yâd edince kirpiklerim ıslansa şaşılır mı! Gül temenni ederek dikene su vermek zâyî olmaz.”

Şâir, “Güle kavuşmak için dikene su verilmesi beyhûde değildir. Öyleyse Allah Rasûlü’ne -sallallahü aleyhi ve sellem- kavuşmak; onun sevdiklerinden, şefaatine nail olanlardan olmak için de o gül gibi güzel kırmızı yanağı yâd edilince, o müstesnâ çehre hatırlanış ufkunda tebessümüyle bir lem’a gösterince gözlerden yaş akıtmak ve dikene benzeyen kirpikleri o güle kavuşmak için ıslatmak hiç şaşılacak bir durum mudur!” demektedir bir başka ifadeyle. (Fuzûlî, ruhuna rahmet!) Allah, hepimizi o Müstesnâ Gül -sallallahü aleyhi ve sellem- ile beraber haşr eylesin. Allah bizi, Hazreti Peygamber’i  -sallallahü aleyhi ve sellem- seven, O’nun -sallallahü aleyhi ve sellem- tarafından sevilen ve O’nunla -sallallahü aleyhi ve sellem- beraber olanlardan eylesin. Ukbâda da, onun yolunda olmakla dünyâda da… Öyle buyurmuyor mu Efendiler Efendisi Peygamber Efendimiz  -sallallahü aleyhi ve sellem- : “Kişi sevdiği ile berâberdir”*


* Buhari, Edeb 96; Muslim, Birr 165, (2640); Ebu Davud, Edeb 122, (5126); Tirmizi, Zuhd 50, (2388). (Hadîs-i şerîfin kaynakları  ” http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/3330.html ” internet adresinde bulunmuş, “ http://www.gerzemuftulugu.gov.tr/defter/hadis/?id=126&kategori=Sohbet ” sayfasından da kontrol edilmiştir).

7
Ağu

“Allah Adın Zikr Edelim Evvelâ”

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

                  بسملله الرحمان الرحيم

            BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Allah adı ile sözümüz bereket bulsun. Gün gün beyit yolculuğuna bir münâcât (yakarış, dua) beyti ile başlayalım; İslâmî edebiyatlardaki inceliğe uyalım. Klasik Türk edebiyatındaki ve diğer İslâmî edebiyatlardaki divanlar, genellikle münâcât ile başlar. Biz de öyle yapalım. Bu da hemen hepimizde yer etmiş, milletçe benimsediğimiz bir şiir olan Süleyman Çelebî Hazretleri’nin güzel “Mevlid”inden yani “Vesîletü’n-Necât”dan (Kurtuluş Vesilesi) olursa ‘âlâ olur diye düşünüyorum. Asırları aşmış bu güzîde eser, sıkça duyduğumuz üzere,  Allah adı ile başlar. Biz dahî öyle başlayalım ki satırlarımız bereket bulsun:

“Allah adın zikr edelim evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula” (Süleyman Çelebî)

Tags:

7
Ağu

Gün Gün Beyitler

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Düşündüm de… Bu sitede sizlerle gün gün beyitler paylaşsak. Her gün olur mu bilmiyorum ama bunu sık sık yapmak istiyorum. Böylece gün gün “hâlis şiirden” bir çiçekle hem okuru selâmlamış hem de güzel bir beyti okuyanlarla beraber tatmış oluruz. Devamına da kısa bir açıklama, şerh, not vb. ekleyerek tabii ki…  Bazen bu bir beyt yerine bir kaç mısra’ da olabilir . İnşaallah güzel şiirlerde buluşmak temennisiyle… Duyduğunuz, okuduğunuz “hoş sadâ” olsun!