Archive for Mayıs, 2015

29
May

En Güzel Şiir

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Gelin yeni şiirler yazalım. Mânâ ile âhengin kaynaşarak raks ettiği şiirler… Cilâlanmış, besberrak gönül aynasından görüntülerin “söz” hâlinde dile aksettiği şiirler… Dilimiz daha fazla yara almadan, çirkin sözler sinelerimizi hırpalamadan… Gelin yeni şiirler yazalım.

Şiirle tatlılaşsın kelimelerimiz. Gönül ırmağımıza şırıl şırıl duru sular aksın. Şevk olsun, coşsun sevinçler; bahçemizde açsın güller, lâleler; fısk u fücûr kokan şarap küpleri kırılsın, yerle bir olsun; aşkla dolsun piyâleler. Kalpler mâsivâdan arınsın, derûnumuzda hep güzellikler barınsın. “Kitâb”ı okuyan gönüllerimiz, “Sünnet”e sarılsın; kin, haset, kibir, bencillik bizden uzak olsun; kötü arzular kırılsın.

Gündüzler güneş gibi ziyâ saçsın. Geceler yıldızlar gibi par par… Ay doğsun üzerimize yeniden… Sen, özünü bil ey nefsim! Sen kendini bilirsen, bunun neticesi Rabbini bilirsen… Âlem bir başka bahara uyanır. Her insan bir âlemdir ve âlem, âlem iyi olursa iyileşir. Senin âlemin nurlansın ki âlem nurla, huzurla dolsun. Gelin; en güzel şiirimiz, hakiki güzelliği aksettiren temiz bir gönlün diliyle olsun. Hâlimiz güzel olsun; kâlimiz ancak o zaman hakîkî mânâsına kavuşur.

İçini ma‘rifetle dolduran gönül erbâbına aşk olsun!

***

Güzel şiirden bahis açmışken, güzel şiir mevzunda lisânını güzel sözlerle süslemiş şairlerden bir kaç beyt paylaşmak istiyorum:

Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş (Bâkî)

(Şair, sesini bu âleme Hz. Davud Aleyhisselâm gibi duyurma tavsiyesinde bulunuyor. Davud Aleyhisselâm sesinin güzelliği ile bilinen bir peygamberdir.)

***

Zannetme ki şöyle böyle bir söz

Gel sen dahi söyle böyle bir söz (Şeyh Gâlib)

***

Bir şi‘r mest eyleyince şarab-ı ezel gibi

Her mısraıyla vehmolunur en güzel gibi

Üstâd elinde ser-te-ser âhenk olur lisân

Mızraba ses verir kelimâtıyle tel gibi (Yahyâ Kemal)

(Bir şiir, ezel meclisinde –elest bezminde- sunulan şarap gibi insanı mest eyleyince; her mısraıyla en güzel gibi vehm olunur. [Her mısraı en güzel şiir gibi zannedilir.] Üstâd bir şair elinde lisan baştan başa âhenk kesilir; kelimeleriyle mızraba tel gibi ses verir.) 

***

Bir rubaisinin tercümesiyle ile Hazreti Mevlânâ’ya Allah’tan rahmet dilerken yazımıza mânâ yüklü bir nokta koyalım (Rubâinin tercümesi Mahmut Erol Kılıç’ın “Sufî ve Şiir” [İnsan Yayınları, 2009] adlı eserinin 74. Sayfasından alınmıştır. Dipnottaki bilgide tercümenin kime ait olduğu verilmemişse de, yapılan atıfa bakarak ve  kaynakçada gördüğümüzden yola çıkarak, tercümenin muhtemelen M.Nuri Gençosman’ın iki ciltlik “Mevlânâ’nın Rubâileri” kitabından alındığını düşünmekteyiz.) :

Her nereye başım koysam secde ettiğim mescûd O

Altı cihette de, altı cihetin dışında da ma‘bûd hep O

Bağ, gül, bülbül, sevgili, semâ

Hepsi bahânedir maksûd ancak O’dur O

_____
Yazının ilk yayımlandığı yer: Biga Doğuş Zirve Gazetesi (Aralık 2013)   – Fahri Kaplan

5
May

ŞEYHÜLİSLÂM ŞÂİRLER

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

              Millet olarak sevincimizi de hüznümüzü de şiirle ifade ediyor, etmeyi seviyor ve böyle bir gelenekle besleniyoruz. Bir bebek dünyaya geldiğinde de bir yakınımız vefat ettiğinde de okuttuğumuz Süleyman Çelebi Hazretleri’nin “Mevlid”i de esasen Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) üstün vasıflarının anlatıldığı bir şiir. Böyle bir geleneğe sahip milletimizde her kademeden şair yetişmesi şaşılacak bir hâl değil. Modernite etkisinde özümüzle irtibat açısından kırılmalar yaşasak bile bugün de pek çok kişi -en azından gençliğinde ve kendi dünyasında kalsa da- kalemi eline almış, hâlini mısralara dökmüş, dökmeyi denemiştir. Modern zamanlar öncesi bizde, Osmanlı toplumunda şiir günümüze göre çok daha yürürlükte idi. Öyle ki eskiler nesirden ziyade şiir ile his ve düşüncelerini dile getirmiş, nitelikli bir şekilde türlü hâli paylaşmışlardı. O gün film izleyenlerimiz, roman okuyanlarımız yerine Leylâ ile Mecnun’u, Ferhad ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı anlatan âşıkları dinleyenlerimiz var idi. Ayrıca tahsilli kimseler için de divan şiirinin mesnevileri, gazelleri, beyit beyit güzellik ve aşkı terennüm eden ifadeleri onları yeni mânâlarla buluşturuyor, yeni ufuklarla tanıştırıyordu. Böyle bir toplumun âlimleri de elbette şiire bigâne kalamazdı. Bigânelik şöyle dursun Osmanlı ulemâsından çok iyi şairler yetişmiştir. (Meselâ edebiyatımızın en büyük şairlerinden Bâkî Efendi (ö. 1600), ulemâdandır.) Osmanlı’da en büyük ilmî ve dinî makam olan şeyhülislamlık vazifesini yapmış âlimler içinde de pek çok şâir bulunmaktadır. Bir süredir okumakta olduğum “Şeyhülislâm Şairler” adlı kitapta da bu yirmi sekiz “şeyhülislâm şâir”den bahsedilmekte, şiirlerinden örnekler verilmektedir. Ali Fuat Bilkan ve Yusuf Çetindağ’ın hazırladığı, Hece Yayınları’ndan çıkan bu kitabı Osmanlı kültür, medeniyet ve şiirine ilgi ve merak duyanlara tavsiye ediyorum. Ayrıca kitaptan seçtiğim bir kaç beyti de sizlerle paylaşmak istiyorum:

            Göz yum cihândan aç gözüni kendi kendü hâline

            Sen göz yumup açınca bu ‘âlem gelür gider (Şeyhülislâm Kemal Paşazâde A.Şemsüddin Efendi)

            Dünyaya (dünya işlerine, fani şeylere) gözünü kapa da kendi hâline gözünü aç. Sen gözünü kapayıp açınca [bir de bakarsın] bu âlem gelip gider.

            Katre-i nâçîzden kemter tutanlar kendüyi

            Katreyi deryâ edip deryâyı ummân eyledi (Şeyhülislâm Yahyâ Efendi)

            Kendini bir küçük damladan aşağı tutanlar damlayı deniz, denizi de okyanus eyledi. (Şâir, tevazu sahibi insanların adeta bir umman hâline geldiklerini ifade ediyor.)

            Güzel tasvîr edersin hatt ü hâl-i dilberi ammâ

            Füsûn u fitneye gelindikde ey Bihzâd n’eylersin (Şeyhülislâm Bahayî Efendi)

            Ey Bihzâd! Sevgilinin yanağındaki ayva tüylerini ve benini güzel tasvir edersin ama onun büyüleyiciliğine ve fitnesine gelince ne yapacaksın [Bihzâd, ünlü bir ressam(nakkaş)ın adıdır.]

Kaynak:

Şeyhülislâm Şairler, Hazırlayanlar: Ali Fuat Bilkan-Yusuf Çetindağ, Hece Yayınları, Nisan 2006, Ankara.

                                                                                                                             Fahri Kaplan
___________
Yazının ilk olarak yayımlandığı yer: Biga Doğuş Zirve Gazetesi (Eylül 2013)