Archive for Nisan, 2015

3
Nis

AHMED HÂŞİM ve ŞİİRİ HAKKINDA

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

“Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.” (Ahmed Hâşim)

Ahmed Hâşim ve sanat telakkisi deyince şairi iyi bilenler hemen şu dörtlüğünü hatırlar:

Seyreyledim eşkâl-i hayâtı
Ben havz-ı hayâlin sularında
Bir aks-i mülevvendir anunçün
 Arzın bana ahcâr u nebâtı.

         Bu mısraların anlattığını bugünün Türkçesiyle  şöyle ifade edebiliriz: “Hayatın şekillerini hayâl havuzunun sularında seyrettim. Onun için yeryüzünün taşları ve ağaçları bana renkli birer akistir.”

Hâşim, eşyâyı görünen yüzüyle değil; sezgisiyle ve muhayyilesi ile kavramaya çalışır. Bunu yaparken de estetiği önde tutar. Aradığı akla ayân şeylerden ziyade müphem ve sezgiye, ilhâma, şairane duyuşlara açılan ufuklardır.1 Bu yüzden gündüz vaktinden ziyade akşam vaktini sever. “Akşam, yine akşam, yine akşam” der. Ancak savaş dönemlerinin ağır şartları çoğu kimsede böyle sanatkârâne bir telakkiye mecâl bırakmamıştır. O yüzden pek anlaşılmaz Hâşim. Ama mısralarının altın okunu da bir kez  şiir semasına atmıştır.

O şiir semâsı engin ufuklarını takip eden kari’lerini buluncaya dek Hâşim, çok az bir kitle tarafından okunacak, sevilecek. Belki de bu, şâirin kaçınılmaz gördüğü ve olması gereken saydığı bir hâl. Zaten “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” yazısında da buna temâs ettiğini görüyoruz: “(…imdiye kadar hiçbir büyük şâirin, mahdut bir insan tabakası hâricinde anlaşılmış olduğu iddia edilemeyeceği kanaatindeyiz. Hâmid’in binlerce hayranı içinden onu okumuş olanlar yüzde on bile değil iken, anlayanlar, bu yüzde onun binde biri nispetinde bile değildir. Şöhret, anlayan kuvvetli iki üç ruhtan taşan heyecan seyyâlelerinin zayıf ruhları arkasında sürükleyip almasıyla vücut bulur. Başka türlü şöhret, asil ve mağrur bir ruh için mûcib-i hicabdır.2

Elbette bugün Hâşimle aramıza sadece seziş, telâkki ve zevk gurbeti değil dil gurbeti de girmiştir. Aslında devrinin ağır sosyal şartları altında sanatının yüksekliği anlaşılamayan Hâşim’i sonraki nesillerin anlaması beklenirdi. Heyhât! Onlar da dilde yapılan kıyım nedeniyle onu anlamıyor, ondan uzak duruyor.

Göl Saatleri ve Piyâle kitapları ve bunların dışında kalmış şiirleri Hâşim’in şiirini tatmak isteyenleri bekliyor.

Yazımızı Ahmed Hâşim’in Piyâle’sinin başına yazdığı “Mukaddime” şiirinin mısraları ile bitirelim.

Zannetme ki güldür, ne de lâle,

Âteş doludur, tutma yanarsın

Karşında şu gülgûn piyâle…

 

İçmişti Fuzuli bu alevden,

Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn

Şi’rin sana anlattığı hâle…

 

Yanmakta bu sâgardan içenler,

Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı

Baştan başa efgân ile nâle…

Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle!..

(Ahmed Hâşim)

____________________

Atıflar ve notlar:

(1)Günlük hadiselerin kasvetli ortamından sıyrılıp hayata Hâşimâne bakmak isteyenlere bu yazıda dile getirdiğim mülâhazalarda mühim katkısı olan Beşir Ayvazoğlu’nun Ahmed Hâşim’i işlediği “Ömrüm Benim Bir Ateşti” başlıklı nefis kitabı tavsiye ederim.

(2)Ahmet Hâşim, Bütün Şiirleri, Dergâh Yayınları, Hazırlayanlar: İnci Enginün – Zeynep Kerman,s.68.

(3)Aynı eser, s.77.

Fahri Kaplan

_____________
Yazının ilk olarak yayımlandığı yer: Biga Doğuş Zirve Gazetesi (Mayıs 2013)