Archive for Şubat, 2015

2012 senesinde Ferruh’un müstesnâ ritimde bir gazelini, üç yazı ile, beyit beyit ele almış, genel değerlendirmesini ise sonraya bırakmıştık.  Yazıya uzun görülebilecek bir ara vermiş olsam  da bu değerlendirmeyle yazıyı tamama erdirmek niyetindeyim.

Öncelikle belirtmeliyiz ki Ferrruh’un bu gazelinin en belirgin özelliği kafiyesindedir. Şiirin kafiyesini “laka lak lak laka lak”,  “tak taka tak tak taka tak” gibi yansıma sesler, yâhud “bak a bak bak bak a bak”, “yak a yak yak yak a yak” gibi emir cümleleri  oluşturur. Bu da alışılagelmedik ve tek başına bir anlam ifade etmeyen kelimelerin gazele âhengini vermesi demek olur ki “müstesnâ ritimde bir gazel” dememizin sebebi de budur. Şiirde  âşığın çektiği ızdırâbın yansıma seslerle veya yansıma hissini veren emir ifadeleriyle çağrıştırıldığı dikkat çeker.

Şiirdeki duygular, klâsik Türk şiirinin en temel mevzuu olan aşkın ve aşka dair ızdırabın ortaya çıkardığı duygulardır. Âşık gam kazanında kaynar, cefâ çakmağıyla yanar, gam çekici canına tak eder, sevgilinin boynuna kemendini takmasına râzıdır; yeter ki bir kez hâline baksın. Ancak belirtildiği gibi bu şiirin orijinal tarafı, işlediği duygulardan ziyâde bu duyguları ifadede ve yansıtmada kullandığı müstesnâ yöntemdir. Bunu da edebî, estetik, güzel bir tarzda yapmıştır. Hakkında bu şiir dışında bilgi sahibi olmadığım Ferruh’a kalemine sağlık diyor, kendisine Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemîn’den ganî ganî rahmet diliyorum. Bu vesileyle bu güzel şiiri bir kez daha paylaşmak istiyorum:

    GAZEL-İ FERRUH

Bir kezin hâlime ey şeh bak a bak bak bak a bak
Beni cevr odına yeter yak a yak yak yak a yak

Dün ü gün odda durur uş bu cefâ sac ayağı
Kaynadım gam kazanında laka lak lak laka lak

Dil ü cânın kahrın odına tutuşur kav gibi
Bu cefâ çakmağı dostum çak a çak çak a çak

Mihnetinden feleğin bir demir örs oldu yürek
Dokunur gam çekici tak taka tak tak taka tak

Eyle Ferruh kuluna şâhım inâyetle nazar
Boynuma zülf kemendin tak a tak tak tak a tak

(Şiirin alındığı kaynak: İskender Pala, Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1999, sayfa 290)

Hâmiş: Dördüncü kısmı ile birklikte yazı tamamlanmış oldu.

Fahri Kaplan

10
Şub

Kış Nağmeleri ve Kar Mûsıkîleri

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

           Kış geldi.  Ayrı bir nimet, ayrı bir bereket! (Allah, kimseyi bu kışta açıkta bırakmasın demeyi de unutmadan…) Kış deyince yağmur gelir akla ve tabii kar gelir. Kar, beyaz örtüsünü çekince yeryüzüne, sokaklara tenhâlıkla birlikte çocuklar gelir. Kartopu gelir, kardan adam gelir… Ve soğuk kış gecelerinde sokaklara kömür kokusu buram buram gelir.

            Karın en göze çarpan yönü beyazlığıdır belki ama Cenap Şahabeddin ve Yahya Kemal’in “kar”lı şiirlerinin başlıklarında “kar”ın müzikalitesi öne çıkar. Cenab’ın şiiri “Elhan-ı Şita” (Kış Nağmeleri), Yahya Kemal’inki ise “Kar Mûsıkîleri” adını taşır. Cenab’ın şiirinde kış/kar kainattaki âhengin bu mevsimdeki tezahürü yönüyle işlenir. Şair, şiirde karın âhengini müzikal bir sesle vermek ister. Kar, bu şiirde “eşini gaib eylen bir kuş gibi” geçen ilkbahar günlerini aramaktadır:

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.

             Yahya Kemal’in “Kar Musıkîleri”nde ise insanî duyarlılık ve gurbet, daüssıla gibi duygular  öne çıkar. Şâir bu şiiri Varşova’da elçilik görevinde bulunduğu 1927 senesinde yazmıştır. Şair, şiirde çizdiği manzarayla yaşadığı gurbeti ve daüssıla arzusunu dile getirir. Kar, bu Orta Avrupa şehrinde sanki hiç bitmeyecek gibi yağmaktadır:

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.  

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

            Varşova’da yağan bu kar, mekâna paralel olarak şairde bir manastır ayini ve İslav kederi hissi uyandırmaktadır. Farkına vardığı bu his, Yahya Kemal gibi bir İstanbul âşığının ve Türk-İslâm medeniyeti şairinin ruhunu cezbetmemektedir. Şair bunu:

Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden” mısraıyla ifade eder.

           Ve Yahya Kemal, bu dakikadan sonra eski plakta Tanburi Cemil Bey’i dinleyerek bu şehirden, bu devirden çok uzaklara gider, Müslüman Türk medeniyetinin kalbi olan İstanbul’un en özlü sesiyle adeta bütün bir geceyi Körfez’de geçirir:

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,

Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.

Birdenbire mes’ûdum işitmek hevesiyle

Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.

 Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,

 Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!

         Yahya Kemal’in zihninin şehirden (Varşova’dan) uzakta olmasının yanında devirden de uzakta olmasını ifade edişi dikkat çekicidir. Zira modern devir, klâsik dönemin muhteşem sesinin ve bütünlüğünün yerine bütünü parça parça ederken bir zevk çözülmesi yaşamış, çoğu kez de farklı fanteziler uğruna hakikat planında kendini zevksizliğe mahkûm etmiştir. Bu ise Yahya Kemal gibi bir medeniyet şairinin; mısraa ve dolayısıyla sanata haysiyeti gözüyle bakan bir sanatkârın gönlünde ma’kes bulacak bir zaman, bir devir değildir. O yüzden Tanburi Cemil Bey ile Klâsik Türk Mûsıkîsinin “bir altın anahtarla ruh ufuklarını açan” iklimine yani “Kendi Gökkubbemiz”e dönecektir. Rûhu şâd olsun!

           Hâmiş: Bu yazı, ilk olarak Ocak 2013’te Biga Doğuş Zirve Gazetesi’nde yayımlanmıştır. 

                                       Fahri KAPLAN

Tags: , , , , ,

3
Şub

Ses ve Nefes

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Kapamışlar pencereleri

Gönüller nefessiz kalmış

Diller konuşsa da duyulmaz, sessiz

 

Bulutlar, semâda raks ededursun,

Yeryüzünü zifte boğmak niyetine girmiş

İhtiras dolu, kin dolu, haset dolu sadırlar

Ettikleri kendilerine… âh bilselerdi!

 

Haydi, “her dem yeniden doğan”

Bir ses verelim,

Yûnuslayın bir nefes verelim

Tâ ki süslensin dil ufkumuz:

 

“Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünyâya kimse kalmaz” *

_____________
Yûnus Emre’ye ait dörtlük, siir-defteri.com’dan alındı. http://www.siir-defteri.com/sairler/halk-ozanlari/Yunus-Emre/Hak-Cihana-Doludur/1-10.aspx