Archive for Ağustos, 2014

24
Ağu

Gel

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Gel, bir sabah vakti, kuşlara bile sesini duyurmadan gel!
Gel, günler uzasa kısalsa farketmez, hem illa sabah olması da gerekmez, gel!
Gel, bir çağ arkasından gel; zira sen gelince çağ değişir!
Gel, şarkılar henüz bitmemişken, düşler henüz yitmemişken, mevsimler geçip gitmemişken gel!

15
Ağu

GÜNÜN HÂLLERİ

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Sabah:

Gün doğar. Şehir uyanır. Horozlar ötmeye başlar. “Şehirde horoz mu var?” derseniz… Efendim, burada şehir de var, köy de var.

Tatlı bir sabah rüzgârı, yüzümüzü, kulaklarımızı –evet kulaklarımıza varıncaya kadar- okşayınca ne tatlı bir nimete uyandığımızı anlarız.

Çay… Sabah kahvaltısının –daha doğrusu çay altısının- müstesnâ içeceği. Tatlı rüzgârın yanında içimize ılık ılık akan, içimizi ısıtan leziz meşrubat… Afiyet olsun!

Öğle:

Yaz günüyse güneş tepede! Geç bir gölgelik yere. Kış günü ise bir nebze ısıtır. Belki de şairin dediği gibi yakar, ısıtmaz:

Sen kış güneşi misin

Yakarsın ısıtmazsın

(Sezai Karakoç) (1)

İkindi / Akşamüstü:

Yaz ikindileri… Hava serinlemeye başlayınca öyle tatlı olur ki… Dışarı çıkmak, rüzgârı dinlemek, hele deniz kenarındayken gurûbuna kadar güneşi seyretmek… Güneşin sulara yavaş yavaş gömüldüğünü görmek…

Kış ikindileri mi! Onlar da güzeldir, kısa sürer.

Akşam:

Gurûbun ardından hava tam kararmadan koyu lâcivert bir gökyüzünü temâşâ… Akşam vakti kim bilir neler söyler daha!.. İyisi mi sözü Hâşim’e bırakalım:

Akşam, yine akşam, yine akşam

Bir sırma kemerdir suya baksam (2)

Gece:

Gece… Telâffuzu iki hece… Ama içi öyle derin, öyle mânâ yüklü…

Şairin ilhâm kaynağı gece, gönlün mahrem membaı gece… Gece, karanlığıyla örtünce gök kubbeyi gönül ayı parlamaya, ilham yıldızı göz kırpmaya başlar. Gece hem bir dinlenme vakti hem de dış dünyanın koşuşturmacasından sıyrılıp içe yönelme ufkunun habercisi.

“Kimse paylaşmazsa derdimi

Ne olur sen dinle ey gece

Bazen ağlar gülerim kimi

Başbaşa seninle ey gece

.

Dol içime bu ince yolda

Sarhoş et rûhumu mey ol da

Kâh gurbete düşmüş ney ol da

Beni anıp inle ey gece” (3)

Gece gündüz güzellikler sizinle olsun!

Bir âyet meâli ile hâtime:

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,

insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden

indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,

rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen

bir topluluk için deliller vardır.” (Bakara Sûresi, 164. ayet) (4)

_________________________

Atıflar:

(1) Sezai Karakoç. Gün Doğmadan, Diriliş Yayınları 4. Baskı, İstanbul, Kasım 2004, sayfa 64, “Sessiz

Müzik” şiirinden.

(2) Ahmet Hâşim. Bütün Şiirleri, Dergah Yayınları, Altıncı Basılış, Eylül 2003, sayfa 84, “Bir Günün

Sonunda Arzu” şiirinden.

(3) Fahri Kaplan. “Geceye Sesleniş” şiiri.

(4) kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=283 ve http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#2:164

(Diyanet meâli)

 

Not: Bu yazı, Ekim 2012’de “Biga Doğuş Zirve” gazetesinde yayınlanmıştır.

Fahri Kaplan

5
Ağu

“SÖZ”E BAŞLARKEN

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Allah “kün” (ol) der ve olur. Söz deyip geçmeyin. Bir güzel sözle nice kilitler açılır. Söz öyle bir mücevherdir ki kalem ve kelâm erbâbı onun kadrini bilme peşinde satır satır mısra mısra saraylar kurar.

Zaman gelir bir söz açar, açılmaz zannedilen kilitleri. Zaman gelir de “Kilitlenseydi de dilim söylemeseydim o sözleri.” der insan. Bu hâli Bizim Yûnus ne güzel ifade eder:
.
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
.
İşte şiir, bu! İzahı satırlar sürecek bir meseleyi iki mısrada halletmek. Bundan dolayıdır ki söz madeni şair elinde bir başka işlenir ve sunulur define meraklılarına. Aslında her şâir kendisi de bu defineye meraklıdır. Ancak her define meraklısı şair olamamaktadır. Söz bir nimettir ve bu nimete mâlik olma hakkı yalnızca söz sultanlarına verilmiştir:
.
Bu devir içinde benim söz mülkünün padişahı
Bana sunuldu kaside bana verildi gazel
(Bâkî)
.
Şiir, bir istidad meselesidir belki ama ona istidadı olanları besleyecek bir zemini de aramaktadır. Zira bu zeminden uzaklık o cevhere karşı bigane kalışımıza, gönlümüzün kilitlerini açacak bir hazineden de mahrum olmamıza yol açmaktadır.

Okumak, tefekkür önemlidir. Bunun yanında modern hayatın zihnimizi ve gönlümüzü kirleten virüslerine karşı da uyanık olmak hâlis bir şiirin kapılarını açmamıza yardımcı olacaktır.

Aslında, insanoğlu için sözün önemsiz olduğu devir olmamıştır. Öyle ki bu vasıtanın insanlar arasındaki münasebeti belirlemedeki yeri âşikâr olduğu gibi, Allah’ın Yüce Kur’an’da insana kelâmı ile seslenmiş olması bizler için ibret teşkil etmeye yeter de artar. Ancak günümüzde sözün ehemmiyetinin ne kadar farkındayız? Popüler kültürün empoze ettiği hazırcı hayat tarzı his, haslet ve şuurlarımızı yaralarken o hâlis söz cevherine ne kadar uzak kaldığımız âşikâr. Belki yeniden kendimize gelme, bir iç muhasebe, bir manevî arınma gerekiyor bazı cevherlerimizi geri kazanabilmek için. Bu noktada ümidimizi korumamız ve hamlelerimizi de temkinli bir ümit anlayışıyla yapmamız gerekiyor. Bu ümidi “Çile” şairi üstâd Necip Fazıl da şöyle dile getiriyordu:
.
Bir gün anlaşılır şiir/ Çoğu gitti azı kaldı /Ekmek gibi azizleşir/ Çoğu gitti azı kaldı
.
Son olarak beş yıl kadar önce kaleme aldığım “Şâir’e Mektup” başlıklı şiirin mısraları ile bu husustaki mülahazalarımı –şimdilik- tamamlamak istiyorum.
.
Sen konuşma şâir, kalemin konuşsun.
Güneşe fer veren elemin konuşsun.
Gönlünden sızmayan çıkmasın dilinden,
Sakın zehir içme nefsinin elinden,
Sen konuşma şâir, kalemin konuşsun.
.
Sal şu gökkubbeye lûtfet bir hoş sadâ!
Bülbüller gideli duyduk hep boş sadâ.
Bari sen ey şair, raksa kaldır sözü;
Yeter ağladığı şimdi güldür sözü.
Sal şu gökkubbeye lûtfet bir hoş sadâ!
.
Fahri KAPLAN

Not: Bu yazı “Biga Doğuş Zirve” gazetesinin Eylül 2012 sayısında yayınlanmıştır.

5
Ağu

Biga Doğuş Zirve Yazılarım Lafistan’da

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

Biga’da (Çanakkale’nin Biga ilçesi) yayın yapan Biga Doğuş Zirve Gazetesi’nde Eylül 2012-Şubat 2014 tarihleri arasında on beş yazım yayınlanmıştı. Daha sonra Recep Başkaya Hocamız “Zirve”yi bıraktı ve mayıs ayından bu yana “Biga Doğuş Biga” gazetesini çıkarmaya başladı. Orada da yazılarıma devam etmekteyim. Recep Başkaya Hocam’a bana gazetesinde yazmamı teklif edip bu yazıları kaleme almama vesile olduğu için ayrıca teşekkür ediyorum. Bu gazetelerde çıkan yazıları Lâfistan’da zaman zaman yayınlamak istiyorum. Bu yazılar, biri hariç, şu ana dek internette yayınlanmamıştı. İnşallah, Lafistan okurları görüş ve önerileri ile katkılarını esirgemezler. Yeniden “Bismillah” diyelim ve hayırlara vesile olmasını temenni eyleyelim.

.
Fahri Kaplan