Gönlümü bir ince dal yahut bir cam şişe sanmış olsa gerek ki aylardır kırmaya çalıştı. Yaza çıkmanın ümidini bile unutturacak kadar uzasa da kış, şevkimden bir kandili bile söndüremedi. Şiirin tatlı ikliminde hayatın her cilvesini doya doya yaşayan ruhlar, böyle hoyrat zamanların tasallutundan etkilenmez. Bir hâlis mısrada hâllerinin ifadesini bulurlar ve çözerler zamanın ruha attığı düğümleri. Ahmet Muhip Dıranas “Rüzgâr” şiirinde öyle veciz ifade eder ki bu hâli:
Bu ne yeşil, ne mavi bu, ne sarı? yolumuzda.
Nasıl koyup gitmeli bu denizi, bu kırları?
Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı,
Bir dal kırabilir misin bakalım gönlümüzde?
Bu şarkılar, bu hâlis sözler varken, dilimizde.
(Ahmet Muhip Dıranas)
Gönlünün kapısını hâlis sözlere açmayanlar nasıl bir hazineden mahrum olduklarının farkındalar mı? Âhenk ve mânânın eşsiz uyumundan neşv ü nemâ bulan bir şiirin zarafeti ve derinliğiyle gönlünün en ince yeri titreyen kimseler, günlük hayatın sunduğu geçici sıkıntılar karşısında sarsılmak şöyle dursun, titremezler bile. Gönül şehrine bu ileri medeniyeti kuranlar, kendi ruhlarıyla da barışık olurlar. Rekabet felsefesiyle hasm arama duygusundan uzak olup, her dem kendileriyle yarışık olurlar. Bugününü dünle yarıştırırlar ki iki günleri eşit olmasın.
Ne mutlu ruhuyla barışık, kendisiyle yarışık, hayatın acı tatlı her cilvesiyle karışık olanlara! Ne mutlu hâlis sözleri derûnuna nakşedenlere!
Yoksa sen hâlâ uğulduyor musun rüzgâr?
Tags: Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Muhip Dıranas Rüzgâr şiiri, Rüzgâr şiiri