Archive for Aralık 6th, 2009
VURUN İMAM HATİPLİYE
Şimdinin gelişmiş olan Avrupa’sı henüz gelişmeden önce, tuvaletlerinin paketlerle dışarı attığı, insanlar kafalarına pislik gelmesin diye şemsiye kullandığı zamanlardı. İki haşarı kız çıktı ve cadılar bize tecavüz etti diye ortalığı birbirine kattılar. Polis cadıları aramaya başladı. Doğal olarak da bir şeye ulaşamadı. Dosyayı kapatabilmek için onlarca köylüyü cadılara yardım ve yataklık yapmaktan tutukladı, konuşturmak için günlerce işkence yaptı.
Şimdinin dünya devi olmaya hazırlanan, büyük oynamaya başlayan Türkiye’nin henüz belini doğrultamadığı, açlığın,ilaçsızlığın pençesinde kıvrandığı zamanlardı. İnsanları oyalamak, demokrasiyi, işsizliği ve haklarını aramayı düşünmemelerini sağlamak için bir şeyler yapmak gerekiyordu! İki haşarı çok bilmiş çıktı irtica geliyor dedi. Polis ve asker cadı avına çıktı. Bulamayınca çaresiz bir arayışla imam hatibe sarıldı. Ve yıllardır amansız hakaretlerle ve değişik yollardan aşağılamalarla işkenceye devam ediliyor İmam Hatipliye.
On bir yaşındaydım imam hatibe yazıldığım zaman, o zaman orta okullar da ayrıydı. Gölcük’teydi okulum, donanmanın merkezinde. Daha 28 şubat süreci başlamamıştı ama soğuk rüzgarı hissediliyordu. Okulumuzu teftişe üniformalı,bol yıldızlı amcalar gelmeye başladı. O sırada çevik bir komutan şubat müjdesini(!) verdi. Asker amcalar ziyareti sıklaştırdı bu kadarla da kalmadı bizi de davet ettiler(!) garnizona. İki haftada bir laiklik konulu konferanslara katılmamız zorunlu oldu. Tabii kız öğrencilerin baş örtüyle gelme ihtimaline karşı onların gelmesini yasakladı asker amcalar.
El kadar çocuklardık. Başörtülü arkadaşlara tehditler gelmeye başladı. İlk dönem başını açmayan takdir- teşekkür alamayacak ,ikinci dönem başını açmayan okuldan atılacak. On iki yaşındaki kız öğrenciye yapılan tehditti bu.
Sözlerinde durdular, hiç aman vermediler, ziyareti aksatmadılar hiç. Başını açmayan öğrenciye türlü eziyetler yapıldı. Öğrencinin başını açmayı başaramayan idareciler akıl almaz eziyetlere uğradı. Müdürümüz bir okula normal öğretmen olarak atandı, müdür yardımcımız da. Müdürümüz mahkemeye verdi, türlü yerlere baş vurdu. Ve kazandı ama yeni görevine başlayamadan 17 Ağustos depreminde Hakk’ın rahmetine erdi.
Cadıları yakalayamamak deli etti Avrupalıları. Gittikçe daha da sinirlendiler ve yakaladıkları masum köylüden aldılar hınçlarını. Türkiye’de mi ne oldu? Hala alamadılar hınçlarını…