Archive for Aralık, 2009

18
Ara

Dökük Sözler

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

     

    Ne zaman söze başlamaya kalksam söz naz etti. Sözün kendiliğinden gelmesini bekledim o yüzden. Ne zaman koşmadım söze, söz ayaklarıma kapandı “Beni al” diye. Ama ne zaman ki koştum peşinden… O dem yerimde saydım, kaldım öylece. Bir nazlı sevgili kelâm. Yüz buldukça senden kaçan bir âfet-i cân…

    Böyle diyerek başladım söze. Sözü kıstıramadığım anlarda zorladım kalemimi, kırık dökük yazılar böyle doğdu. Ama o yazıların ışığı kış güneşi gibiydi, tat vermedi:

   “Sen kış güneşi misin

    Yakarsın ısıtmazsın” (Sezai Karakoç)  

    Kışın güneşsiz günlerini, insana kasvet salan karanlık günlerini gördükçe kış güneşine de hasret kaldık. Uzayan geceler… Uzadıkça ruhuma kasteden geceler… Nerdesin yazın uzun ve doyumsuz günleri! Özledim, güneşin beni iliklerime kadar kavuruşunu bile!

    Sebebine âşinâ olmadığım bir daüssıla ile döküldü sözler. Döküldü diyorum zira plânlanıp yazılmadı. Gelişi güzel düştü. Dedim ya döküldü işte, döküldü.

12
Ara

Beşiktaşlılık Nedir

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Spor

    Beşiktaşlılık…

    …

    Hayattaki farklılıkların zenginliğimiz olduğunu görüp siyahla beyazı bir arada kucaklamaktır.

     Başarıyı aşkına şart koşmadan, kayıtsız şartsız takımına âşık olmaktır.

     Tutkusunun derecesini kimselerin anlayamadığı Beşiktaş’ın siyahı kadar kara, beyazı kadar temiz bir sevdadır.

     Ezeli rakiplerine karşı hissettiği rekabet duygusunu nefrete dönüştürmemek; rakibine olan nefretin takımına duyulan sevginin önüne geçmesine izin vermemektir.

     Kendi gibi çok insan olduğuyla övünmek yerine Beşiktaşlı olmanın ayrıcalığını hissetmektir.

     Etrafında çoğu kişi Cimbom-Fener kavgasındayken farkını ortaya koyabilmektir.

     Yığınların peşinde sürüklenmek yerine yalnız uçabilmektir.

     Birbiriyle sürekli didişen, gözlerini rekabetin hırsı bürümüş iki huysuz oğlanın aralarına almak istemedikleri, görmezden gelmeye çalıştıkları ama bir türlü başaramadıkları; her seferinde küllerinden doğarak kanatlanan asâlet sembolüne duyulan aşktır. (O iki huysuzun birleştikleri tek nokta Beşiktaş’ın her başarısına bir kılıf aramaktır.)

     “Babadan kalan miras değil, evlâdına olan borçtur.”

     Yolda hiç tanımadığın birini Beşiktaş formasıyla görünce içini sevinç kaplaması, yüreğinin kıpır kıpır etmesidir.

     Takımın siyah beyaz formalarla sahaya çıktığında her şeyi unutmak, gözünü o renklerden alamamaktır.

      İnönü Stadından dünyaya yankılanan desibellerin bile anlatmaktan aciz olduğu; sese, görüntüye sığmaz; kalıpların taşıyamayacağı ruhtur.

      Anlatmakla bitmez, maddelere sığmazdır.

      Siyahtır, beyazdır. Aşktır, aşk…

      …

                                        Fahri KAPLAN

Tags: , , ,

6
Ara

VURUN İMAM HATİPLİYE

   Yazar: Doğan ÖZÇELİK    Kategori Genel Güncel

           

   Şimdinin gelişmiş olan Avrupa’sı henüz gelişmeden önce, tuvaletlerinin paketlerle dışarı attığı, insanlar kafalarına pislik gelmesin diye şemsiye kullandığı zamanlardı. İki haşarı kız çıktı ve cadılar bize tecavüz etti diye ortalığı birbirine kattılar. Polis cadıları aramaya başladı. Doğal olarak da bir şeye ulaşamadı. Dosyayı kapatabilmek için onlarca köylüyü cadılara yardım ve yataklık yapmaktan tutukladı, konuşturmak için günlerce işkence yaptı.

   Şimdinin dünya devi olmaya hazırlanan, büyük oynamaya başlayan Türkiye’nin henüz belini doğrultamadığı, açlığın,ilaçsızlığın pençesinde kıvrandığı  zamanlardı. İnsanları oyalamak, demokrasiyi, işsizliği ve haklarını aramayı düşünmemelerini sağlamak için bir şeyler yapmak gerekiyordu! İki haşarı çok bilmiş çıktı irtica geliyor dedi. Polis ve asker  cadı avına çıktı. Bulamayınca çaresiz bir arayışla imam hatibe sarıldı. Ve yıllardır amansız hakaretlerle ve değişik yollardan aşağılamalarla işkenceye devam ediliyor İmam Hatipliye.

    On bir yaşındaydım imam hatibe yazıldığım zaman, o zaman orta okullar da ayrıydı. Gölcük’teydi  okulum, donanmanın merkezinde. Daha 28 şubat süreci başlamamıştı ama soğuk rüzgarı hissediliyordu. Okulumuzu teftişe üniformalı,bol yıldızlı amcalar gelmeye başladı. O sırada çevik bir komutan şubat müjdesini(!)  verdi. Asker amcalar ziyareti sıklaştırdı bu kadarla da kalmadı bizi de davet ettiler(!) garnizona. İki haftada bir laiklik konulu konferanslara katılmamız zorunlu oldu. Tabii kız öğrencilerin baş örtüyle gelme ihtimaline karşı onların gelmesini yasakladı asker amcalar.

    El kadar çocuklardık. Başörtülü arkadaşlara tehditler gelmeye başladı. İlk dönem başını açmayan takdir- teşekkür alamayacak ,ikinci dönem başını açmayan okuldan atılacak. On iki yaşındaki kız öğrenciye yapılan tehditti bu.

          

    Sözlerinde durdular, hiç aman vermediler, ziyareti aksatmadılar hiç. Başını açmayan öğrenciye türlü eziyetler yapıldı. Öğrencinin başını açmayı başaramayan idareciler akıl almaz eziyetlere uğradı. Müdürümüz bir okula normal öğretmen olarak atandı, müdür yardımcımız da. Müdürümüz mahkemeye verdi, türlü yerlere baş vurdu. Ve kazandı ama yeni görevine başlayamadan 17 Ağustos depreminde Hakk’ın rahmetine erdi.

    Cadıları yakalayamamak deli etti Avrupalıları. Gittikçe daha da sinirlendiler ve yakaladıkları masum köylüden aldılar hınçlarını. Türkiye’de mi ne oldu? Hala alamadılar hınçlarını…

4
Ara

Nekâhet ve Helâl Sihir

   Yazar: Fahri Kaplan    Kategori Edebiyat

   Hastalıktan yeni yeni kurtulurken insanda oluşan tatlı mı tatlı zayıflık hâli… Kudemâ buna “nekâhet” der idi.(*)(**)  Öyle tatlı bir histir ki nekâhet!.. Bu hâldeyken insan, özgürlüğünü elde etmişçesine sevinir, çocuklaşır.  Bâkî’nin dediği gibi sanki dersi bitmiş de mektepten âzâd olmuş çocuk gibidir belki de:

   “Dil kayd-ı aklı selb ideli şâd olub gider

     San tıfldır ki hâceden âzâd olub gider.”

     Hastalıktan âzâd olmaya başlayıp eski sağlıklı günlerin alâmetlerinin belirdiği bu zamanlarda en çok andığım mısra ise Yahya Kemal’e ait:

   “His var mı bu âlemde nekâhet gibi tatlı.”

    Her hâli anlatan bir mısra var bu şiir denen sihirde. Dîvân şiirinde sihr-i helâl (helâl sihir) adında bir sanat olsa da, en helâl sihir, şiirin kendisi olmalı. Beni hasta yatağımdan yeni yeni kalkarken böyle güzel mısralarla bir kez daha şâd ettiniz ya ey sözün sultanları! Ellere harâm olan sihir size helâl olsun! 

—————————————————————–

(*) Kaf’la derdi, kefle değil. “K”den sonraki “â” kalındır. Şapkası inceltme değil, uzatma için konuldu. 

(**) Herife bak! Millet inceltirken bile atmaya başladı şapkayı, bu uzatırken de kullanıyor :=o”

Tags: , ,