16
Eyl

Rindlerin Akşamı

   Yazar: Fahri Kaplan   Kategori: Edebiyat

 

   Rindlerin Akşamı, hemen hepimizin az çok bildiği bir şiir. Bu muhteşem şiire Münir Nureddin Selçuk’un yaptığı nefis beste şiirle mûsıkînin enfes birleşmesinin bir örneği olduğu gibi, Rindlerin Akşamı’nın geniş kitlelerce daha da sevilmesini sağladı. Ancak şu da bir gerçek ki Yahya Kemal’in bu şiiri, kendisini destekleyen bir müziğe ihtiyaç bırakmayacak kadar muhteşem, Türk edebiyatının baş âbidelerinden biri! Şiire rindâne bir perspektifle yaklaşmadan önce, tek başına bir rindlik manifestosu olan bu şiiri okuyalım:

   RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

                     Yahya Kemal Beyatlı

   ***

   Başlıktaki akşam ifadesi dikkatinizi çekmiştir. Şiirde akşam ifadesi ömrün son demlerine işaret etmektedir. Zira akşam vakti güneşin battığı, yani günün bittiği demdir. “Rindlerin Akşamı” da rindin ömrünün son demidir. Zaten ilk iki mısra akşam ifadesinin şiirdeki anlamını bize veriyor. Dönülmez akşamın ufku, ömrün sonunu işaret etmektedir. İnsanoğlu dünyadan gidecek ve bir daha geri dönmeyecektir. işte o dönülmez ufka yaklaşmış bir rindin hayata bakışını ele alır bu şiir. Ve bir rindin, ömrün son faslını nasıl da kendine has bir duyuşla karşıladığını gösterirken bir manifesto niteliğine bürünür: Rindin manifestosu… Ölüme yaklaşırken de edâsını hiç bozmayan rind, bildiğince yaşamaya devam etmektedir. İsterseniz bu rindâne duruşu yorumlamaya şiir üzerinden devam edelim.

Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!”

   Şair, hayat yolunun sonuna geldiğinin farkında. Vakit hayli geç ve zamanı geri getirmek mümkün değil. Artık dünyada son demlerini yaşayan rind, bu son anlara “nasıl geçersen geç” derken aslında kendi tabii ve keyfince yaşama tavrını ortaya koyuyor. Rind hayatının hiçbir dönemi için aman şunu şöyle yapayım, şöyle bir yol çizeyim kendime vs. gibi planlar çizmez. Bildiğince yaşar, yaşadığı ânı en iyi şekilde değerlendirir. Zaten yaşadığı ânı doldurandır rind. Onun lûgatinde keşkeler, yapsamlar etsemler yoktur. Ömrünü yaşamaya bakar, hayatın nasıl geleceği, neler göstereceği onun işi değildir. Sezen Aksu’nun şu sözlerindeki gibi yaklaşır hayata: “Gelsin hayat bildiği gibi, gelsin / işimiz bu yaşamak!” Değil mi ki rind ne dünün kaygısında ne de yarın gelecek günün telâşındadır, öyleyse ömrünü yaşadığı ân nasıl olursa onu yaşamaya bakar. Nasıl geçeceğinin tasasını çekmez.

“Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.”

    İnsanoğlunun sınır bilmeyen hayâl gücü, o “dönülmez ufka” yaklaştığında bir gün geri dönülebileceği hayâlini kurabilse de şair, bir rindin böyle bir teselliyle avunmayacağını söylüyor. Böyle bir tesellinin bir fayda vermeyeceğini bilen rind, dünyadan gidecek olma karşısında da istifini bozup burada kalmak için can atacak değildir. Yine o tavizsiz ve kendince tavrını sürdürecektir. Bu mısralarda rindin: “Ölüm gelecekse gelir, eğer bu yoldan dönülmeyecekse biz de dönmeyiz, içi boş tesellilerle kendimizi avutmayız.” şeklindeki haykırışı yankılanmış adeta.

“Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.”

 Bu mısralar yaklaşan ölüme yapılan vurgudur. Ve şair sanki bu mısraları  rindin felsefesini hülâsa edeceği son üç mısraya etkili bir geçiş yapmak için yazmış gibidir. Bilindiği gibi Yahya Kemal, gerektiğinde bir kelime için 8 sene bekleyecek kadar şiirini mükemmele erdirme uğraşı veren titiz bir sanatkârdır. Bu mısralar da ölümün heybetini ve kaçınılmazlığını bize duyurduğu gibi son üç mısraya geçmeden önce okuyucuyu ölüm duygusuyla sarsan, silkeleyen mısralardır. Bu sarsılmadan sonra sözü son üç mısraya getirmek doğru olacaktır.

“Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.”

    Bu üç mısra, tek başına bir rindlik manifestosudur. Yukarıda da değindimiz gibi şair sanki bundan önceki üç mısrayı bu mısralara kapı aralamak için söylemiş gibidir. Şair sözü getirmiş getirmiş, bu mısralarda okuyucuyu vurmuştur. Şiiri muhteşem bir sonla bitirmiş, perdeyi açarken yaptığı gibi kapatırken de okuyanı mest etmiştir. Sadece mest etmekle kalmamış, izahı ciltler sürecek rindâne hayat tarzını üç mısrada en güzel şekilde ifade etmiştir.

    Gurûb vakti güneşin battığı vakittir. Şair, burada “Gurûba karşı” ifadesiyle ömrün bitmesine yaklaşan vakti, yani şiirin başından beri vurguladığı vakti işaret etmektedir. Rind, ömrün bitişine doğru son kez yaşayacağı bu dünyada keyfince, bildiği gibi yaşamalıdır. Rind aşk adamıdır, şevk adamıdır. Yaşadığı her ânı ruhunda dolu dolu geçirir, kendi dünyasında mesttir. O yüzden şair gönlüne bu son anları keyfince; aşk içinde, şevk içinde geçirmesini söylüyor. Mâdem ki ölüm yakın, mâdem ki harâb olacak, öyleyse bu harâb oluş öyle sıradan olmasın. Harâb olacaksa aşk içinde harâb olmak istiyor rind, şevk içinde harâb olmak istiyor. Ruhundaki tutkusuyla, coşkusuyla harâb olmak istiyor. Bedeni yaşlansa bile her zaman taptaze olan ruhu, edâsı, tavrı içinde noktalamak istiyor hayatını. Böyle bir hayat algısı da insanın içinde ne lâleler, ne güller açtıracaktır.

… 

    Rind hayatı gönlünce yaşadı. Ölümü karşılarken de eğilip bükülmedi, gönlünce bir tavır koydu. “Öleceksem de göğsümde açacak lâleler, güllerle ölürüm, yaşadığım ânı doldururum. Günü gelince de çeker giderim. Harâb olan tenim varsın bu yolda harâb olsun.” tavrıyla karşıladı ölümü. Rindin hayatı ve akşamı böyleyse ölümü bundan farklı olabilir mi? “Rindlerin Ölümü”ne de haftaya bakalım isterseniz. 

                                           Fahri Kaplan

Spread the love

Tags: , , ,

Bu Yazı 16th Eylül 2009 Çarşamba Saat 03:21 Edebiyat Kategorisine Yazıldı.

5 comments so far

Bekir Poyraz
 1 

şiire diyecek laf yok mükemmel şiir ama nedense ben en güzel şiirleri bile bir kere okuyorum sonrası gelmiyor düz yazıları daha çok seviyorum benim bu yazıda en beğendiğim en alttaki FAHRİ KAPLAN yazısı çok güzel olmuş hangi yazı stili ile yazdın öğrenebilir miyim?

Eylül 16th, 2009 at 15:24
Doğan ÖZÇELİK
 2 

Şiir zaten açık yoruma ne gerek var gibi bir düşünce ilk anda akla gelse de yorumunda rindlerin hayat tarzını hatta ölüme bakışını ifade edişin güzel olmuş. Rind denince genelde yaşamak arzusu gelse de sen rindlerin ölüme bakışınıda güzel vurgulamışsın. Ellerine sağlık.

Eylül 16th, 2009 at 21:31
 3 

Doğan, öncelikle teşekkür ederim. Şuna da açıklık getirmek isterim ki ben şiiri açıklama gibi bir yola gitmiyorum. Zaten şiiri açıklıyorum demek çok büyük bir iddiadır. Belki biraz da küstahlıktır. Açıklıyorum demek: “Bu şiirde ne varsa ortaya koyuyorum. Şairin anlattığı şey benim anladığım, açıkladığım şeydir” gibi bir iddiayı taşımaktadır ki bunun son derce sakat bir tutum olduğunu düşünüyorum. Ben sadece şiirden yola çıkarak rindlik kavramına ve rindâne hayat tarzına bir bakışta bulundum. Bunu yaparken de şiirin bende yaptığı etkiden yola çıktım. Böyle güçlü bir şiir farklı okumalarla çok farklı pencereler sunacaktır okuyanlara. Ben sadece bu pencerelerden birini araladım.

Eylül 16th, 2009 at 21:50
 4 

“Ya aşk içindeyim ya da harap” yapmış olduğun açıklamanın bir bölümünde zaman zaman hayatı anlamak için kurguladığım düşünce yolundan tekrar yürüdüm. Teşekkürler Fahri.

Eylül 17th, 2009 at 13:59
faruk BAYRAKTAR
 5 

Şiir harikulade. Şiir hakkında benim naçizane bir bilgim var ama illa bu doğrudur demek yanlış olur kanımca. Şair ölümden bahsederken; geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan… diye kurduğu cümlelerde bahsettiği şey; uzayda var olan karadelikler ve dünyanın oraya doğru sürüklendiğidir. devamında ise, Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.. demektedir şair. Burada ise karadeliklerin hertarafı kara olduğundan ; geçince başlayacak sükunlu gece… diye biliyorum. hatam varsa affola… Şiirli günlerde ve güzelliklerde buluşmak dileklerimle…

Ağustos 16th, 2010 at 13:34

Lütfen Yorum Yaz

İsim
E-Posta Adresiniz
Websiteniz
Yorumunuz