Bugün 1 Kasım 2008. Türkçe’nin en büyük şâirlerinden Yahya Kemal Beyatlı aramızdan ayrılıp bezm-i ezelde ahbâb ile mülâkî olalı tam 50 sene olmuş. Türkçe’yi aruza en iyi uygulayan şâir olan Yahya Kemal, şiirlerinde hassas bir ruhun derin duyuş ve zevkini yansıtmanın yanında mısralarında bembeyaz, tertemiz bir Türkçe’yi terennüm etmiştir. Zaten kendisi de: “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” der.Yahya Kemal, ölümden korkmasa da çok sevdiği vatanından ve İstanbul’dan ayrılmak ona zor gelir. Bunu ‘Eylül Sonu’ şiirinde ne güzel anlatır:
“Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor,
Lâkin vatandan ayrılışın ızdırâbı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.”
Lâkin şairimiz ölümün bu âlemden daha güzel bir âleme açılan bir kapı olduğunun da bilincindedir. İkinci kıt’ası bugün Rumeli Hisarı’ndaki kabrinde yazılı olan ‘Rindlerin Ölümü’ şiiri edebiyatımızdaki en güzel ölüm şiirlerinden biridir (evet, bu şiirde ölüm bile güzelleşir). Ben de ölüm yıldönümünde Yahyâ Kemâl’i bu güzel şiiriyle anmak istiyorum:
RİNDLERİN ÖLÜMÜ
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şîrâz’ı hayâl ettiren âhengiyle.
.
Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
***
Her seher bir gülün açtığı her gece bir bülbülün öttüğü serin serviler altındaki kabrine bir Fatiha da biz göndererek büyük şâirimize asûde bahar ülkesinde bir hediye vermiş olalım. Aziz Yahya Kemal! Vücudun fenâ bulsa da ismin dillerden düşmeyecektir. Çünkü sen bu kubbeye hoş sadâ bıraktın, çünkü:
” Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş. ” (Bâkî) (Yahyâ Kemal’in Kabri)