Archive for Şubat 22nd, 2008
Yahya Kemal ve İstanbul
Türk edebiyatının en büyük şâirlerinden Yahya Kemal, Üsküdar’dan bahsederken:
Üsküdar, bir ulu rü’yayı görenler şehri!
Seni gıpta ile hatırlar vatanın her şehri.
Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü!”
der. Üsküdar Sahili’ni ne zaman hatırlasam bu mısralar ruhumda canlanır da hem büyük fethi hem de bu güzel şiiri yeniden yaşarım.
Fatih, İstanbul’u akan suları tersine çevirerek fethetti. O’nun yaptığı bu fetih sayesinde İstanbul, altı asırdır Müslüman Türk’ün zevkiyle yoğrulmuş durumda. Ancak bir de İstanbul’un ruhunu ve zevkini fethedip bunu şiirleriyle gönüllere duyurmuş “İstanbul’un güzelliklerinin fâtihi” şâirimiz var ki sadece Üsküdar’a bakışı bile onun İstanbul’u ne kadar kavradığını bize anlatır.
Yahya Kemal’e gelene kadar birçok şâir İstanbul’a şiirler yazmıştır. Ancak hiçbiri İstanbul’un güzelliğini, mânâsını, onun fetihten bu yana gelen tarihî misyonunu ruhlarımıza Yahya Kemal’in duyurduğu keyfiyette duyuramamıştır. Hatta Lâle Devri’nin büyük şâiri Nedim’in İstanbul için yazdığı o şahâne beyitler bile Lâle Devri’nin zevk dünyasıyla sınırlı kalmış, -birkaçı müstesnâ- dönemini aşamamıştır.
Tevfik Fikret’in kaleminde ise İstanbul, “sis”in üzerine çökmesi gereken bir şehir hâlini almıştır. Fikret’e göre sis, İstanbul’u örtmeliydi ki onun kötülükleri görünmesin. Tabii ki bu “sis”in uzun sürmesi düşünülemezdi. Yahya Kemal sisi şu mısralarla dağıtacaktı:
“Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.
Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.”
( İnsan bu mısraları okuyunca İstanbul’u örten Sis’in dağılmasıyla coşsun mu, yoksa Türkçe’nin böyle bembeyaz sözlerinin büyük şâir tarafından aruza nasıl ustalıkla döküldüğünü görmekle hayrete mi düşsün doğrusu karar veremiyor. )
Artık İstanbul’da sisler dağılmıştı. Binbir tepeyle yükselen boğazdan baktıkça engin vatan görünür olmuştu. İstanbul’a bir tepeden bakmanın hazzı, Süleymâniye’de bir bayram sabahında vecdle alınan tekbirlerin verdiği mânevî coşku, beş asırlık tarihin sindiği bu azîz şehirde kendini ecdâdla beraber yaşıyor hissetmenin sarhoşluğu İstanbul’u hiç görmeyenleri bile bu şehre hayran bırakıyordu.
Yahyâ Kemal, bize öyle bir İstanbul aşkını miras bıraktı ki, bu güzel şehirde yapılan onca tahribat bile o aşkı kalbimizden söküp atamıyor.
Fahri Kaplan
Tags: istanbul, yahya kemal