Nef’î (17. yüzyıl) Türk edebiyatının en önemli şâirlerindendir. En bilinen yönü hiciv ( karşındakini yermeye yönelik şiir, yergi) yazmaya meraklı olması ve bu konudaki ustalığıdır. Ben bu yazıda Nef’î’nin bu yönünü ortaya koyan iki güzel hadiseyi nakletmek istiyorum.
Osmanlı Paşalarının toplandığı bir mecliste söz dönüp dolaşıp yazdığı hicivlerle birçok kimseyi kendisine düşman eden muzip şâirimiz Nef’î’ye gelir. Meclistekilerden Tahir Paşa daha önce ondan dili yanmış olsa gerek Nef’î’den lâf açılır açılmaz: “Aman, anmayın şu kelbi (köpeği)” der. Tabii bu lâf döner dolaşır, Nef’î’nin kulağına gelir. Kendisine köpek denmesine içerleyen ünlü hiciv ustası bu lâfın altında kalmayacaktır elbet. Şu kıtayı söyler:
Bana kelb demiş Tâhir Efendi
İltifâtı bu sözde zâhirdir
Mâlikî mezhebim benim zira
İtikadımca kelb tâhirdir
Tahir, kelime anlamı olarak “temiz” demektir. Mâlikî mezhebine göre köpek temiz bir hayvandır. Nef’î burada “kelb (köpek) tahirdir.” derken maliki mezhebinin bu özelliğini vurgularmış gibi görünüyor ancak arkaplanda Tahir Paşa’ya laf dokundurmaktan geri kalmıyor.
17. yüzyılın ünlü şâir ve şeyhülislâmı, Nef’î’nin de yakın dostu olan Şeyhülislâm Yahyâ Efendi Nef’î’ye şu kıt’ayı gönderir:
Şimdi hayli sühanverân içre
Nef’î manendi var mı bir şâir
Sözleri Seb’a-i Muallaka’dır
İmr’ül-Kays kendisidir kâfir”
(Şimdi o kadar söz ustası içinde Nef’î ayarında bir şair var mıdır? Sözleri cahiliye Arapları’ndaki Yedi Askı şairleri gibi kuvvetlidir. O şairlerden İmr’ül-Kays adlı kâfir de onun ta kendisidir.)
Aslında şâirliğinden övgüyle bahsedilen bu dörtlükteki kâfir kelimesine Nef’î içerlemiş olsa gerek ki Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’ye cevap olarak aşağıdaki kıt’ayı yazar:
Bize kâfir demiş müfti Efendi
Tutalım ben diyem ana müselman
Varıldıkda yarın ruz-ı cezaya
İkimiz de çıkarız anda yalan”
(Müftü Efendi bize kâfir demiş. Şimdi ben de tutup ona Müslüman desem yarın mahşer yerine vardığımızda ikimiz de sözümüzde yalancı çıkarız.)
Nef’î elbette bu hicivlerden ibaret bir şâir değildir. Başkalarını ve kendisini övmede de üstüne yoktur bu büyük söz üstâdının. İskender Pala Nef’î’den şöyle bahseder: “Öven, övünen, söven bir şâir.” Tabii Nef’î’nin bu özelliklerinin yanında düşündüğünü ifade etmekten çekinmeyen çok samimî bir yüreği olduğunu da belirtmek gerek. Ancak herkesi yermiş olması ona çeşitli düşmanlar kazandırmıştır. En sonunda padişah IV. Murad kendisine hiciv yazmayacağına dair yemin ettirmiştir. Ama Nef’î bu, rahat durabilir mi? Vezir Bayram Paşa’yı hicvedince sarayın odunluğuna kapatılır. Artık şairin düşmanlarına gün doğmuş, onu cezalandırma fırsatı bulmuşlardır. Vezir Bayram Paşa da kendisine yapılan hakareti hazmedemez ve Nef’î hakkında idam kararı verilir. İdamı açıklamak için siyah tenli bir haremağası Nef’înin yanına gelir. Şairin haline acıyan haremağası Nef’î’ye der ki: “Al şu kâğıdı kalemi saraya bir dilekçe yaz. Ben de elimden geldiğince sana destek çıkar, seni bu cezadan kurtarmaya çalışırım.” Nef’î de kâğıdı eline alır, tam yazacağı sırada kalemin mürekkebi kâğıda damlar ve büyük bir siyah leke oluşturur. Nef’î de diline gelen nükteyi kaçırmaz ve haremağasının siyah tenini kastederek: “ Ağa hazretleri mübarek teriniz kâğıda damladı.” der. Bu söze sinirlenen haremağası da kağıdı buruşturur ve : “Var a köpek, sen ölümü hak etnişsin.” diyerek şâirin suratına fırlatır. Böylece Nef’î eline geçen bu son fırsatı da tutamadığı dili yüzünden hebâ eder ve sonrasında idam edilir. Ancak geriye adını gökkubbede ölümsüz kılacak şiirler bırakır. Mevlâ rûhuna rahmet eyleye.
Fahri Kaplan
Tags: divan şiiri, nef'i